'Dabaz' hastalığına yakalananlar bu minareye geliyor

Sivas'ta 1347 yılında Eretna Sultanı Alaeddin Eratna tarafından Dabaz hastalığından ölen oğlu Şeyh Hasan için yaptırdığı Güdük Minare hem tarihi dokusuyla hem de ilginç hikayesiyle dikkat çekiyor. Dabaz hastalığına yakalananlar minarenin etrafında dönerek söylediği tekerlemeyle hastalıktan kurtulacağına inanıyor.

'Dabaz' hastalığına yakalananlar bu minareye geliyor
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Sivas’ta 1347 yılında Eretna Sultanı Alaeddin Eratna tarafından Dabaz hastalığından ölen oğlu Şeyh Hasan için yaptırdığı Güdük Minare hem tarihi dokusuyla hem de ilginç hikayesiyle dikkat çekiyor. Dabaz hastalığına yakalananlar minarenin etrafında dönerek söylediği tekerlemeyle hastalıktan kurtulacağına inanıyor.

Küçük Minare Mahallesi’nde bulunan Eretnaoğullar’ın kurucusu Alaeddin Eretna tarafından yaptırılan halk arasında Küçük Minare olarak da bilinen Güdük Minare asırlara meydan okuyor. Tarihi dokusuyla dikkat çeken Güdük Minare yapılma amacındaki hikayeyle de ilgi görüyor. Alaeddin Eretna tarafından Sivas Valisi olan oğlu Şeyh Hasan’ın dabaz hastalığından (alerji, kaşıntı, kurdeşen) Artuklu Sultanı’nın kızıyla evleneceği gün ölmesinden sonra yaptırılan Güdük Minare’nin bu hastalığa iyi geldiği düşünülüyor. Hastalığa yakalananlar buraya gelerek minarenin etrafından d7 kez dönüp ’Ben dabaz oldum, oynamaz oldum, akranım içine, çıkamaz oldum’ tekerlemesini söylüyor. Tekerlemeyi söyleyip minarenin etrafından dönenler bu hastalıktan kurtulacağına inanıyor.

Güdük Minare hakkında bilgi veren İl Kültür ve Turizm Müdürü Kadir Pürlü, "1347 yılında Eretnalılar’ın Sultanı Eretna tarafında bir hastalık üzerine ölen Şeyh Hasan için yaptırılmıştır. Bu eserin en belirgin en özelliği beylikler döneminde yaptırılan ve Sivas şehir merkezinde olan tek eser olmasıdır. Çünkü Sivas’ta beylikler döneminde yapılmış böyle bir eser bulunmamaktadır. Eser mimari bakımından beylikleri dönemini yansıtan nadir eserlerden biridir. Önce taş bir kare kaydı üzerinde yükselir. Sonra Türk üçgenleri diye geçen bir geçiş biriminden sonra silindirik minare gövdesine ulaşılır. Taşın ve tuğlanın nihayetinde de üzeri bir çatı ile kapatılmıştır. Ahşabın güzelliği bir araya gelince çok nefis bir eser ortaya çıkar ki halk minareye benzediği için Güdük Minare demiştir. Önemli olan bu eserin ruhudur ve şehir kültürünü yüzyılladır vurmuş olduğu damgadır." dedi.

"Dabaza yakalananlar kurtulacaklarına inanır"

Minarenin yapılış hikayesini anlatan Pürlü, "Bir acı olay vardır. Şeyh Hasan Sivas Valisi’dir. Artuklu Sultanı’nın kızıyla nişanlanır ve bütün düğün hazırlıkları tamamlanır. Sivas’ta düğün başlar ve gelin alayı da kızı almak için gitmiştir ve alay Elbistan’a geldiğinde ne olduysa birden çalgılar sular. Ortalık bir mateme bürünür ve gelin ’Ne oldu’ diye sorduğunda ’Hiçbir şey yok’ derler. Bir sessizlikten sonra derler ki ’Bari geline hissettirmeyelim böyle devam edelim’ derler. Olan olaysa Şeyh Hasan ne yazık ki düğününün ilk gününde Sivas’ta vefat etmiştir. Alınan emir üzerine geline tekrar göndermezler Sivas’a getirilir. Gelin yol boyunca bir aksilik olduğunu anlar çünkü çalgıcılar artık eski neşeyle çalmamaktadır. Bu olaya çok üzülen baba Alaeddin Eretna oğlu Şeyh Hasan için Güdük Minare’yi yaptırır. Halkın bize ulaştırdığı bilgilere göre Şeyh Hasan Dabaz hastalığından ölmüştür. Dabaz hastalığı bir kaşıntı, alerji hastalığıdır. Sivas’ta da böyle bir gelenek vardır. Eğer bir insan amansız bir hastalıktan sarılıktan ölmüşse orası sarılık tekkesi gibi kullanılır. Dabazdan ölmüşse ziyaret yerinin dabaz hastalığına iyi geleceği söylenir. Küçükken bildiğimiz bir tekerleme var. Bu tekerleme Güdük Minare’nin etrafından 7 kez dönülerek söylenir. Böyle yapılırsa dabaz hastalığına yakalanan çocuğun bu hastalıktan kurtarılacağına inanılır." diye konuştu.

Pürlü, minarenin beylikler döneminin çini sanatını Sivas’ta yansıtan tek örnek olduğunu ifade ederek çinilerin yakın plandan görünmesi ve yorumlanmasının önemli olduğunun altını çizdi" dedi.