Hayatı zorlaştıran hastalık 'panik atak'

Psikolog Gülcem Yıldırım, panik atak hastalığının hayatı zorlaştırdığına dikkat çekti.

Hayatı zorlaştıran hastalık 'panik atak'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

“Panik atak dışarıdan baktığımızda ölme, daha derin baktığımızda ise öldürülme korkusudur” diyen Psikolog Gülcem Yıldırım, “Kişi panik atak geçirirken öleceğinden korkar. Bu korku ölüm korkusu değil öldürülme korkusudur. Kişi zihinsel olarak bulunduğu ortamda duygusal olarak öldürülme tehdidine maruz kalıyorsa beynimiz hayatta kalabilmek için vücudumuzda pek çok değişiklik yapar. Aslında panik atak; fiziksel bir saldırı olmaksızın kişinin kendisini fiziksel bir saldırıya hazırlamasıdır. Bizim beynimiz fiziksel saldırıya karşı gösterdiği belirtileri duygusal saldırılara karşı da gösterme eğilimindedir” açıklamasında bulundu.

Psikolog Gülcem Yıldırım, panik atak belirtilerini şöyle açıkladı:

“Panik atak esnasında vücudumuz savaşmaya veya kaçmaya programlandığı için vücudumuzda birtakım belirtiler meydana gelir. Sempatik sinir sistemimiz devreye girer, vücudumuz adrenalin ve kortizol hormonları salgılamaya başlar. Adrenalin tehlike anında salgılanan bir hormondur. Adrenalin salgılandığı zaman aşağıdaki belirtiler ortaya çıkar; kalp atışlarımız hızlanır, solunumumuz hızlanır, damarlarımız kasılır, muhakeme yetimizi kaybederiz, öleceğimizden korkarız, kalp kanı beyne ve kaslara gönderir, tansiyonumuz çıkar ve çarpıntı olur.”

Psikolog Gülcem Yıldırım sözlerine şöyle devam etti:

“Bunlar olurken hızlı nefes alıp vermeye başlarız. Hızlı nefes alıp verdikçe de hava açlığımız artar. Oksijen ihtiyacımız artar. Uzun süre hızlı nefes alıp veren kişide de yine fiziksel bir sonuç olan vücuttaki kalsiyumun azalmasından kaynaklanan ellerimizde kasılmalar olur. Bütün fiziksel belirtiler olup biterken kişiyi en çok korkutan kısım çoğunlukla bu olur. Ellerin kasılmasıyla beraber felç oluyorum ya da ölüyorum korkusu daha da artar.Panik atak esnasında bunların yaşanması çok normaldir. Fiziksel olarak yaşanan her şey gerçekken, gerçek bir ölüm tehlikesi yoktur. Buradaki önemli olan nokta şudur. Bu mekanizma sadece fiziksel bir saldırıyla karşı karşıya kaldığımızda devreye girmez. Tehdit ve savunma mekanizmamız duygusal bir saldırıyla karşı karşıya kaldığımızda da devreye girer. Panik atak krizi yaşayanların ki duygusal bir saldırıdan kaynaklanan bir korkudur.”

Psikolog Gülcem Yıldırım; panik atak sırasında yapılması gerekenler konusunda ise şu uyarılarda bulundu;

“Zihni başka yöne kaydırma; Örneğin parmağa odaklanıp, parmağın üzerindeki çizgilere bakmak. Zihnin aynı anda iki şeye odaklanamıyor.

Nefese odaklanmak; Nefes alıp vermeye odaklanmak kriz anında yapılabilecek bir diğer davranıştır.

Eft; Kişinin yaşadığı duyguyu içinden sürekli tekrarlaması panik atak anında yapılabilecek bir diğer davranıştır. Yani öldürülmekten korkuyorum, öldürülmekten korkuyorum gibi.”

Psikolog Gülcem Yıldırım, panik atak sebepleri ve tedavisi konusunda ise şöyle konuştu:

“Preödipal Sebepler: Panik atağın çocukluk yaşantılarıyla bağlantısı vardır. Panik atakta iki tane temel sebep vardır. Birincisi ailede panik olan bir ebeveyn veya bakıcı vardır. Ailede panik olan bu kişiyle çocuk özdeşim kurar. Yani bu kişiyi taklit eder. Panik atak geçiren kişiler çoğunlukla normal hayatlarında çok hızlı hareket eden kişilerdir. Hızlı yürürler, hızlı yemek yerler. Kişi bunu çocukluğunda bir ebeveyninden ya da bakıcılarından birinden(anne,baba, hala, babane,teyze vs) görmüş olabilir.

Ödipal Sebepler: Bir diğer sebep ise ödipal sebeplerdir. Yani kişi çocukluğunda ödipal dönem dediğimiz ortalama 3-6 yaşlar arasında kalan dönemde çocuğun karşı cinsi keşfetmesiyle beraber ebeveyninin beğenisi almak için uğraşır.

Panik Atak Tedavisi; Panik atak hastalarının çoğunun en büyük korkusu tekrar panik atak geçireceğim korkusudur. Psikoterapi tekniği ile panik atağın tedavisi mümkündür. Terapide panik atağın öncelikli olarak sebebi bulunur ve danışana fark ettirilir. Farkındalıkla beraber danışan süreçte duygularını anlamlandırmayı ve kontrol altına almayı öğrenir. Bizim zihnimiz karışıklıktan endişe duyar, duygularını anlamak ve kendi kendine yorumlamayı öğrenmek danışanın dışarıdaki hayatında daha konforlu ve daha az kaygılı yapar.”