Hevsel'de kuş türleri tehdit altında

Diyarbakır'ın UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Sur ilçesindeki Hevsel Bahçeleri'nde bulunan 180 kuş türü, tehdit altında. Dicle Üniversitesi (DÜ) Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Müdür vekili ve Biyolog Prof. Dr. Ahmet Kılıç, bilinçsiz avlanma ve zirai ilaç kullanımının kuşları yok olma riskiyle karşı karşıya bıraktığına ve yıllar içerisinde bazı kuş türlerinin yok olma durumunun olduğuna dikkat çekerek, bunu durdurmanın yolunun duyarlılıktan geçtiğini vurguladı.

Hevsel'de kuş türleri tehdit altında
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Diyarbakır’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Sur ilçesindeki Hevsel Bahçeleri’nde bulunan 180 kuş türü, tehdit altında. Dicle Üniversitesi (DÜ) Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Müdür vekili ve Biyolog Prof. Dr. Ahmet Kılıç, bilinçsiz avlanma ve zirai ilaç kullanımının kuşları yok olma riskiyle karşı karşıya bıraktığına ve yıllar içerisinde bazı kuş türlerinin yok olma durumunun olduğuna dikkat çekerek, bunu durdurmanın yolunun duyarlılıktan geçtiğini vurguladı.

Sur ilçesini çevreleyen tarihi surlarla birlikte, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Hevsel Bahçeleri’nde bulunan 180 kuş türü, bilinçsiz avlanma ve zirai ilaçlama yüzünden yok olma riskiyle karşı karşıya. Yaklaşık 20 yıldır bölgede kuş türleri ve hayvanların davranışları üzerine çalışmalar yapan DÜ Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Müdür vekili ve Biyolog Prof. Dr. Ahmet Kılıç, Diyarbakır’ın adeta bir kuş cenneti konumunda olduğunu belirtti. Diyarbakır’ın deyim yerindeyse tam bir açık hayvanat bahçesi görünümünde, doğal park şeklinde düşünülebileceğini anlatan Kılıç, “Türkiye’de yaklaşık 500 tür kuş var. Vilayet olarak Diyarbakır’da ilçeleriyle birlikte biz 280 tür tespit ettik. Yalnızca şehir merkezinde, buna Hevsel ve Dicle Üniversitesi kampüsünü de katıyoruz, 180 farklı tür tespit ettik. Yani şehrimiz doğal yapısını, doğal özelliğini kaybetmedi. 180 tane kuş türünün burada barınması büyük bir sayı” dedi.

“Üreme döneminde çok hassas olmamız lazım”

Hevsel Bahçeleri’nin özelliğinin halk arasında sebze ve meyve ihtiyacının karşılandığı yer olarak bilindiğini anlatan Kılıç, bahçelerin bir diğer özelliğinin de çok farklı kuş türlerini barındırması olduğu dile getirdi. Kuş türlerinden dolayı yoğun bir insan baskısı olduğu kaydeden Kılıç, “Tarımın yanı sıra insanlar avcılık yapıyor. Avcılıktan dolayı da ciddi sıkıntılarımız var. Bilinçsiz diyebileceğimiz avcılık var. Silahla ya da üreme dönemlerinde yumurtalara, yavrulara müdahale var. Bunlar doğru işler değildir. Üreme döneminde çok hassas olmamız lazım. Avcılığın kesinlikle yapılmaması lazım. Üreme dönemi dediğimiz zaman biz Diyarbakır için şubat ayının sonu ile haziran sonu hatta buna temmuzu da katabiliriz. Bu dönemde buradaki kuşlar üreme yaparlar. Çok farklı türlerimiz var. Onlar buraya gelirler, yuva yapar, yavrularını yetiştirirler ve ayrılırlar. Burada yıl boyunca kalan türler de var. Ayrıca kırsalda yaşayan vatandaşlarımızdan, tarımla uğraşanlardan talebimiz şudur, kuluçka davranışları, üreme davranışları başladığı zaman asla yuvalar, yumurtalar, yavruların rahatsız edilmemesi lazım. Çünkü bunlar gelecek jenerasyonu, nesilleri belirtir. O yüzden bizim bu dönemde bu canlılara karşı hoşgörü gösterip, onları rahatsız etmememiz gerekir” diye konuştu.

“İnsanlar bilmedikleri için zararları oluyor”

En iyi denetimin otokontrol olduğunu belirten Kılıç, şunları söyledi: “Vatandaşlarımızı bu konuda bilinçlendirmemiz lazım. Halk Eğitim Merkezi, Milli Eğitim Müdürlüğü, basın yayın aracılığıyla biz bu eğitimi sürekli vermeliyiz. Kısa kamu spotlarıyla bun konuya ilgi çekersek vatandaş sahip çıkar. Bilmediklerinden dolayı bu zararlar oluyor. Bildikleri zaman kesinlikle bunları koruyacaklardır. Bizim burada pek çok hayvan türü de kutsal olarak kabul edilir. Mesela, Leylekler ‘Hacı Leylek’ olarak bilinir. Kırlangıçlar ‘Hechecik’ olarak bilinir. Kırlangıçlara kapı, pencere kapatılmaz sırf üremeleri için. Halkın böylesine bir yakınlığı var tabiata, canlılara. Bugün türlerin yok olmasında unsurlardan biri de biyolojik birikim. İlaç, ağır metaller ve diğer kimyasallar vücutta birikim yapar ve besim zinciri yoluyla, canlılar birbirlerini yedikleri için, bu besin piramidinin üzerinde bulunan canlılarda özellikle yırtıcılarda tahrip edici etkisi vardır. Kartallar, deliceler, şahinler ya da diğer yırtıcılar, baykuşlar en fazla bunlardan zarar görür çünkü birikim yapıyor. Diğer canlıları yedikleri için vücutlarındaki miktar artıyor. Bunun tipik örneği mesela, kelaynakların ortadan kalkması tarım ilaçlarından kaynaklıdır. Halbuki Kelaynaklar bölgemizde kutsal kabul edilir. Diğer bölgelerde avlanırken bizde kutsal kabul edilir.”

“İllegal ilaçlardan uzak durmamız lazım”

Tarımda ilaçlanma olmadan verim alınamayacağını belirten Kılıç, kullanılan ilaçların kısa ömürlü ve etkili ilaçlar olmasının canlı yaşamına daha az zarar vereceğini ifade etti. Kılıç, “Tarımda ilaç olmadan verim alamayız bu kesin bilgi. Yalnız kullanacağımız ilaçlar kısa ömürlü ve etkili ilaçlar olmalı. Bunlar pahalı ilaçlar olabilir ama çevreye en az zararları vardır. İlacı da uzmanın önerdiği zamanda ve miktarda kullanmaktır. Aşırı kullanıldığı zaman hem canlıları hem de besin zinciri yoluyla insana bile olumsuz etkisi var. Bu yüzden bize düşen özellikle tarımla uğraşan vatandaşlarımızın ilacı gereği kadar, uygun zamanda ve uzmanların önerdiği biçimde kullanmak gerekir. Kaliteli ilaç kullanmamız lazım. İllegal olarak ‘DDT’ gibi ilaçlardan uzak durmamız lazım. Çünkü bunların yararlanma ömrü 50 yıl ve bunlar anne sütüne, bebeğe bile gidebiliyor” ifadelerini kullandı.

“Doğa, insanlara tanıtılmalı”

Doğayı en iyi koruma yönteminin doğayı ve canlıları insanlara tanıtmak olduğunu söyleyen Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İnsanlar tanıdığı, bildiği müddetçe korur. Bu yüzden ilk başta eğitim olayına değinmemiz lazım ve bunları sürekli tekrar etmemiz gerekiyor. Belirli bir dönem ile belirli bir süre ile sınırlamamamız lazım. Mümkün olduğu sürece uzun yıllar bu eğitime devam etmemiz gerekiyor. En iyi koruma tanıtımdır. 180 tane türden bahsediyoruz. Sonraki çalışmalarla bu sayının arttığı, azaldığı ortaya çıkabilecektir. Ciddi biçimde bir yok olma süreci yok fakat bu zamana bağlı olarak ciddi risktir. Yıllar içerisinde tabi ki bazı türler ortadan kalkacaktır. Kalkmaması da bizim duyarlılığımıza bağlı. Hassasiyet gösterirsek ve bunların yaşadıkları alanları bozmazsak bu türler daha uzun müddet burada yaşayacaktır. Belki başka türler de buraya yerleşecektir.”