(Özel haber) Mülteci çocuklar psikolojik sorunlarla boğuşuyor

Ülkelerindeki savaşlar nedeniyle Türkiye'ye göç eden çocukların durumunu inceleyen Dicle Üniversitesi'nde Görevli Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yrd. Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu, mülteci çocukların genelinde ruhsal patolojik sorunlar olduğunu, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump'ın mültecileri almama ısrarının insanlık suçu olduğunu söyledi.

(Özel haber) Mülteci çocuklar psikolojik sorunlarla boğuşuyor
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Ülkelerindeki savaşlar nedeniyle Türkiye’ye göç eden çocukların durumunu inceleyen Dicle Üniversitesi’nde Görevli Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yrd. Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu, mülteci çocukların genelinde ruhsal patolojik sorunlar olduğunu, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın mültecileri almama ısrarının insanlık suçu olduğunu söyledi.

Ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye göç eden mültecilerin sayısı 4 milyona yaklaşırken, bunun neredeyse yarısını oluşturan çocuklar için yaşam yetişkinlere göre daha zor geçiyor. Yoğun çatışma ve bombardımana maruz kalıp en yakınlarını gözleri önünde kaybeden çocuklar, ruhsal ve psikolojik sorunlarla da baş etmeye çalışıyor. Bir yolunu bulup savaş ortamından kaçarak Türkiye’ye gelen mülteci çocukların sıkıntısı yaşadıkları ruhsal ve psikolojik sorunlarla da sona ermiyor. Çocukların, özellikle aileleri veya başkaları tarafından istismar edilip dilenmeye zorlanması ise patolojik sorunları arttırıyor.

"Çocuklarda ruhsal patolojik sorunlar çok yüksek"

DÜ’de görevli Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Yrd. Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu, mülteci çocukların sorunlarını yerinde tespit etmek için Türkiye’deki bazı mülteci kamplarında çalışma yürüttü. Yaptığı çalışmanın sonuçlarını İHA muhabiri ile paylaşan Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, hayatın hemen her anında bir şekilde mülteci çocukları gördüklerini söyledi. Türkiye’deki bazı mülteci kamplarında belirli çalışmalar yaptıklarını kaydeden Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, "Özellikle Batman’da yaptığımız çalışmada ruhsal patoloji oranının çok yüksek olduğunu gördük. Bu çocukların göç öncesi, Suriye’de Irak’ta yaşadıkları çok ağır ruhsal sorunlar var. Örneğin bu çocukların bombalamaya şahit olduklarını görüyoruz, bu çocukların cinayetlere şahit olduklarını gördük, bu çocukların kaçarken kötü muameleye maruz kaldıklarını gördük. Bunları çok net bir şekilde ifade edebiliyorlar. Örneğin, DEAŞ’ın bir insanın kafasını keserken ki görüntüleri biz televizyonda izlerken anında kapatıyoruz belki hiç izlemiyoruz ama bu çocuklar bunlara şahit olmuşlar. Bombalama olaylarını biz televizyonda izlerken bile kendimizi çok kötü hissederken, bu insanlar kaçarken ya da yaşarken bunlara şahit olmuşlar. Sonra ne oldu, buraya geldiler ya da buradan farklı ülkelere gitmeye çalışıyorlar ama burada da sorunlar devam ediyor. Ne kadar biz ülke olarak ve halk olarak çok büyük destek versek bile yaşadıkları ruhsal patolojileri atlatabilmeleri biraz da zamanla ve sosyal desteğin gücü ile giderilecek bir durum. Sosyal destek derken, örneğin bunların eğitim hakları ya da bu çocukların yaşam koşulları ile ilgili 10 metrekarelik bir alanda 10 kişi ile kalan bir çocuğun yaşadığı yeni ortama uyum sağlaması çok daha zor oluyor. Bu yaşadıkları ruhsal patoloji, tedavi edilmelerini de bir anlamda engelliyor" dedi.

"Trump’ın mültecileri almaması insanlık suçudur"

Batman’da yaptıkları çalışmalarda çocukların ortalama yüzde 70’inde ruhsal patoloji saptadıklarını dile getiren Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bu ruhsal patolojiler neyi kapsıyor, örneğin travma sonrası stres bozukluğu. Bir çocuğun sürekli bir şekilde o olayı tekrar yaşantılaması. Suriye’de veya Irak’ta oturuyor ve sanki sürekli üzerine bir bomba düşecek ya da ne yaşamışsa o anı tekrar yaşıyor. Sürekli bir şekilde bunları kendi zihninde yaşantılamaya çalışıyor. Uyku sorunları, bu olaylarla ilgili sürekli kabus görmesi, tekrarlayıcı rüyalar kişinin ruhsal patoloji bozukluğunun çok daha ağır olduğunu gösteren bir belirti. Bunun ötesinde travmada geleceğe yönelik umutsuzluk da söz konusu. Acaba bu çocuklar ne olacak. Yani biz evet üç buçuk milyonluk bir mülteci ile karşı karşıyayız, bu Türkiye nüfusunun yüzde 4’üne tekabül ediyor, çok ciddi bir rakam. Herhangi bir ülkenin tek başına kaldırabileceğinin ötesinde bir rakamdan bahsediyoruz. Ama görüyoruz ki Avrupa Amerika ya da diğer gelişmiş ülkeler bu mültecileri almak istemiyorlar. Niye almak istemiyorsun, savaş var ve bu insanlar bu savaştan kurtulmak istiyorlar. Biz bu çocuklara siz kendi vatanınızda kalın ve savaşın diyemeyiz. Onlar henüz çocuk. Savaş ortamından kaçan her bireyin yerinden edinme hakkı vardır. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Trump’ın bir sözü var, ‘Biz Suriyelileri almayacağız’ diye. Bu bir insanlık suçudur, mültecileri almamak reddetmek insanlık suçudur, ya da biz bunlara kota koyacağız demek de suçtur. Biz Türkiye olarak buna çok destek verdik, katkı sağladık aynı katkıyı tüm dünya ülkelerinin bizimle benzer oranda vermesi gerekiyor ki biz bu çocuklara destek olabilelim."

"Mülteci çocuklara bir gülümseme bile bazen yetebiliyor"

Mülteci çocukların eğitim hakkının olmasının bir şekilde geleceğe umut anlamında çok katkı sağlayacağını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, şöyle dedi:

"Uyumun sağlanması, entegrasyonun sağlanması gittikleri ülkede dil sorununu çözebilmeleri çocukların ruhsal sorunlarını azaltmada çok katkı sağlayacaktır. Biz ne yapacağız, devlet değiliz, bir gücümüz yok sade bir vatandaşız peki bu mültecilere ne yapabiliriz, para verelim demiyorum, insanlar bazen böyle düşünüyorlar hayır para vermek gerekmiyor, sadece bir gülümseme bile bazen yetiyor. Sokakta gördüğünüz, yanınıza gelen, kafede oturduğunuz zaman yanınızdan geçen bir çocuğa sadece gülümsemeniz bile o çocuğun o ülkeye olan algısını değiştirebilir, size olan algısını değiştirebilir. Sadece mülteciler üzerinde de olması gerekmiyor, biz aslında hiçbir çocuğun sokakta kalıp bir başka yabancıdan para almasını istemiyoruz. Çünkü bununla çocuklar istismar edilmeyle karşı karşıya kalıyor. Sokakta kalan bir çocuk, her an bir yetişkin tarafından istismara uğrayabilir. Bunlar çok tehlikeli süreçler. Bu çocukların olması gereken yer evleri. Bunlar nasıl evde olacaklar, sosyal destekle evde olacaklar. Buna hepimiz katkı sağlamalıyız. Bir şekilde topluma uyum sağlamaları gerekiyor, iş hayatına ve eğitim hayatına bu çocukların yönlendirilmesi gerekiyor."

"Travma üstüne travma ruhsal sorunları daha da arttırıyor"

Çocukların yaşadıkları travmanın üstüne göç ettikleri yerde yaşayacakları istismarların sorunları daha da arttırdığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Nasıroğlu, şunları söyledi:

"Multipl travmalardan bahsedebiliriz, bir kişi travmaya maruz kalıyor, daha sonra daha sonra ikinci bir travma gelişiyor bu ruhsal sorunları daha da arttırıyor. Örneğin bir travma sonrası stres bozukluğu geçiren bir çocuk bir de üzerine kötü yaşam olaylar ile karşılaştığı zaman bu bir cinsel istismar olabilir, şiddete maruz kalabilir böyle durumlarda travmanın şiddeti artabilir, ya da travmanın yanında eşlik eden başka hastalıklar da olabilir, örneğin depresyon olabilir. Ya da çocukta gece işemeleri ortaya çıkabilir, veya fobiler geliştirebilir, bir çok anlamda öfke ve davranış bozukluğuna neden olabilir, intihar eylemleri sergileyebilir. Bu anlamda çocukları korumak, sokaklardan uzaklaştırmak, bizim kendi çocuklarımız nasıl eğitim görüyorsa bunları da o şekilde kanalize etmek çok değerli. Bu alanda yapılan çok önemli çalışmalar var. Milli Eğitim Bakanlığı ve Göç İdaresi tarafından şu anda mülteci çocukların çok büyük bir kısmının okula başlaması ile ilgili çalışmalar sürdürülüyor, bunların desteklenmesi gerekiyor."