Mehmet Güleç

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz!

Mehmet Güleç

Dünya değişiyor ama sanılanın aksine maalesef insan çok fazla değişmiyor. Kullandığımız vasıtalardaki ve teknolojideki değişmeler, insan tabiatı ile at başı gitmiyor. Dünya değişiyor, câhil ve zalim olmaya meyilli insanoğlu değişmiyor. Dün de zulüm vardı, bugün de var. Dünde rüşvet, iltimas, yolsuzluk, yalan, kul hakkı ihlâli ..vs..vardı. Yazık ki; bu çirkinlik ve kötülükler bugün de yok edilmiş değil. Dün de, en tehlikeli çıkarcılar (mürâîler) her kapıdan içeri girebiliyorlardı ; bugün de henüz yok edilmiş değil. Bugün de, tarihin her döneminde de çıkar eksenli ilişkiler insanı tutarsız, muhteris ve ötekinin kurdu haline getirdi.

Her şeye alkış çalan veya her şeyi eleştiren insan tipleri geçmişte de vardı. Lakin; geçmişte hastalıklarını yayacak, topluma sirayet ettirecek vasıtalar sınırlıydı. Hasta, hastalığı ile baş başa kalıyordu yahut da sadece çevresindeki bir kaç kişiyi etkileyebiliyordu. Pekî ya, bugün böyle mi ?

24 Ocak 1993 tarihinde karanlık, kanlı ve kirli eller tarafından bomba ile parçalanan merhum Uğur MUMCU, kitaplarında ve makalelerinde çok sık kullandığı, çok derin mânâlar içeren ve herkesin kullandığı bir özdeyiş hâlini alan “ BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLUNMAZ..” sözü ne kadar da muhteşem bir tespit. Hayatları boyunca çok okumayı bırakın, bir çoğu iki (2)adet bilimsel bir makaleyi dahî okumadığı halde her konuda söyleyecek sözü olan hastalıklı tipler, tarihin her dönemde vardı.Uzmanlık, o gün de bugün de maalesef fazla rağbet görmeyen bir erdem oldu. Tarihin her döneminde, üç- beş cümleyi (üstelik de kuralsızca kullanmalarına rağmen) bir araya getirenler, dünyayı yönetebileceklerine, bilgi sahibi olmadıkları hâlde büyük fikirlerin sahibi olduklarına inanır hâlde oldular. Bunun sonucu olarak da, insanlığın başına hep belâ oldular.    ​

TBMM’mizde en başından itibaren üyelik, bakanlık ve merhum Menderes’in yardımcılığını da yapmış olan fikir adamlarımızdan merhum Ahmet Ağaoğlu, UKALÂLIĞI şöyle tarif ediyor : " Milletimizi içinden kemiren derunî hastalıklardan birisi de ukalâlıktır. Bu hastalık ruhîdir, zihnîdir. Hastalık teşhis edilince, alâmetlerinin şunlardan ibaret olduğu anlaşılır : Üstün görünme ihtiyacı ve bunun neticesi olarak fark edilmek adına her türlü teklife, akıma ve işe karşı muhalif olmak illeti. Ulu-orta, malum ve meçhul her şeyden bahseylemek cür’eti ve bu sayede çıkan gürültülerden mutlu olma şeklindeki hastalıklı hâl. Herhangi bir ilkeler sistemine bağlı olmamak ve bunun neticesi olarak kararsızlık, tezat, hoppalık ve tüm bunların sonucunda istikrarsızlık ve şahsiyetsizlik..." İstiklâl Harbimizde Düşmandan yana tavır alan gazeteci Ali Kemal'i bu ukalâ çeyrek aydın tipine örnek veren Ahmet Ağaoğlu şu şekilde devam eder: "Ali Kemal, ne Padişah taraftarı idi ne Meşrûtiyet ; ne dinsizlik ne dindarlık, ne durgunluk ne hareket, ne irtica ve ne de terakkî. O, müspet hiç bir şey olmamakla beraber menfi her şeydi ! Zaman zaman her fikri kabul eder ve akabinde de red eyler. O’nun bütün faaliyetleri, bütün hareketleri tek bir fikir ve mihver etrafında dolaşıyordu : “Ali Kemal” isminden hiç aralıksız ve her gün bahsettirmek, bunun sonucu Ali Kemal'in yüksek bir mevkîye erişmesine zemin hazırlamak. Nihayet, İngiliz’e şirin görünmek için yaptığı bunca yalakalığı sonucunda bu hedefine nail oldu. Lâkin bir çokları gibi, namusunu da hırslarının enkazı altında mahvetti."

Merhum Ahmet Ağaoğlu’nun, ruhunu ve beynini düşmana satanlara mîsal olarak verdiği bu Zat, günü gelince İzmit’te tren istasyonunda halk tarafından “Doğal sonuç” olarak linç edildi. Beri taraftan ise ; aynı İngiliz, kendine hizmet edenlerin neslini bile mükâfaatlandıracağına delil olması için bugün bu Zat'ın torununu İngiltere'ye Başbakan yaptı.

Dün bir kaç kişiden ibaret olan, nâmusunu, inancını, tüm değerlerini kin ve hırslarına kurban eden, dalâlette ve ukalâlıkta yarışan yarım, çeyrek ve hattâ gömgök cehâletteki aydın tipi, bugün daha da çoğalarak Türk medyasında, gazetelerde, televizyonlarda ve daha yaygın kullanımda olan sanal âlemde en baskın unsuru haline geldi. Hak-batıl, doğru-yanlış ayırımı yapmayan, kör nefsini kıblesine alan bu tipler, o kadar çoğaldı ki; onların gürültüsünden, yaygarasından gerçek ile yanlış, doğru ile yalan fark edilemez hâle geldi. Dün, kısmî ve az sayıdaki hastalıklı tipler, bugün umumi bir hâl alarak toplumun geleceğini tehdit eder hale geldi.

 Milliyetçiliği ve Milliyetçiliğin ruhumuzun şahikalarına yükseltilmiş hâli olan "MEFKÛRE" gibi ulvî mefhumun aslından,  esasından...zerrece bilgisi olmadığı hâlde, sadece; kînin, nefretin ihtirasın, cehâletin..vs..tutsağı olduğu için kendine ezberletilmiş şablonlarla, nakaratlarla yazan, düşünen, konuşan robotlaşmış ve Mankurtlaşmış bu gürûh aşılmadıkça, ortak paydalar etrafında bile birlik sağlamamız mümkün olmayacaktır.  Bir çoğuna, yalnızca “ Belki bir gün gerçeği görür”  ümidi ile hak ettiği şekilde cevap bile vermediğimiz, esasında Tarihimizi, Ülke gerçeklerini, altında 200 tane Millet ve Medeniyetin yattığı bu kadîm ve kutlu Coğrafyayı muhafaza etmenin zorluğunu bilmedikleri için çoğunluğu farkında bile olmadan MEMLEKET GERÇEKLERİNE düşman olmuş bu nasipsizlere, Yüce Nebî’nin kendini taş yağmuruna tutmuş ve kan revan içinde bırakmış Taif  Ahalisi için yaptığı dualardan dua etmeye devam ediyoruz.

Esasen; medyanın her dalında yalan, iftira, şişirme, çarpıtma haberlerinin yayılmasına karşı, caydırıcı cezâî yaptırımlar getirilmedikçe devlet ile, siyâset ile millet arasında güçlü bağlar oluşturmak ve toplumsal sorunlara çare bulmak mümkün değil. Çünkü; dil kurallarına uygun 2 cümleyi bile henüz kuramadığı halde yazan ve ahkâm kesenlerin gürültüsü, yaygarası, TÜRKİYE  GERÇEKLERİNİN üstünü dedikodu, iftira ve algı operasyonları ile örtmektedir

Devletimiz; tam 180 yıldan beri “BASIN HÜRRİYETİ” maskesi altında Devletimizin ve Milletimizin temellerine tahrip kalıpları yerleştiren “BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLDUĞUNU SANMA UKALÂLIĞININ ve İHÂNETİNİN" önüne artık mutlaka ve bir şekilde geçmek zorundadır.

Yazarın Diğer Yazıları