Mehmet Güleç

Bugünümüz, milletin değerleri ile barışık olma ve birlik olma zamanıdır!

Mehmet Güleç

İstiklal mücadelesi sadece ülkemizi parçalara bölerek paylaşan devletlere karşı verilmemiştir. Emperyalizmin rehin aldığı İstanbul’daki hükümete inanan insanlarımızın Kuvva-i Milliye hareketlerine karşı isyancı gözüyle bakılmasının yanı sıra, Osmanlı teb’asından olan bölücü gayri müslim unsurlar tarafından mukavemet görmüş, yer yer bu unsurlarla silahlı çatışmalar yaşanmıştır. 

Nihayetinde yeni devlet kurulmuş ve rejimin adı da Cumhuriyet olarak ilan edilmiştir. 

Cumhuriyet fikri bize batıdan gelmiştir. Yani savaş meydanında yendiğimiz ülkelerden...

Cumhuriyeti kuran irade, saltanatla yol alamayacağımızı gördüğünden yeni bir rejim ve yeni bir devlet anlayışını inşa etme çabasına girmiştir. Bu çabanın adı “Muasır medeniyete ulaşma” olarak konulmuştur. 

Muasır Medeniyet, batının ürettiği; beşeri sistemleri, hukuku, üretim biçimini, sanayi medeni kanunu, bilimsel çalışmaları esas almak vs. demekti. Aslında bu yöneliş, bizim için yeni değildi. Osmanlının son döneminde bu yönde ciddi adımlar atılıyordu. Osmanlı Yönetimi, bu sürece sadece Avrupalı gibi olma ve teknik gelişme olarak bakıyordu. Bu “benzeme” gayretleri ise haklı olarak çok makbul görünmüyordu. 3. Selim, 2.Mahmut yaptıkları yeniliklerden dolayı kınanıyordu. Ama Osmanlı Yönetimi, Cumhuriyetimizin yöneticileri kadar katı ve itirazlara karşı ceberrut değildi. 

Her neyse, şimdi önümüze bakmamız lazım. Bugün her yurttaş, Cumhuriyetin en güçlü özelliği olan “Eşit yurttaşlık ve söz söyleme hakkı” talep etmektedir. Bu talep önemlidir. Bu talep, devleti vatandaşa teslim etmektir. Bu talep, aynı zamanda Devletin bir sınıf, zümre, etnik veya dini kesimlere, bir ailenin tahakkümüne geçmesine engel olma arzusunun ifadesidir. Bunun içindir ki; TBMM, Milletin evi ve iradesinin tecelligâhıdır. 

Ve yine bunun içindir ki; Millet adına siyaset yapmak için kurulan partiler bütün toplumsal kesimlere hitap edecek program ve söylemlere yaslanmalıdır. Değişik etnik, dini, ideolojik, felsefi, siyasi anlayışa sahip olanların alan kavgası verdiği arenaya dönüşmemelidir. Partiler, “Bizim mahallenin değerlerinin taşıyıcı lokomotifi olduğu iddiasında bulunmamalıdır. 

Türkiye artık grup “asabiyesi”nden kurtulmalı, geleceğini geçmişe değil, geleceğe bakarak kurmalıdır. Elbette ki, geçmiş tecrübelerden ders çıkararak… Zira; bugünkü meselelerimizin ağırlığı ve Dünyanın mevcut hâli, Ülkemizde var olan dini, etnik, felsefi, mezhebi, siyasi grupların tek başına potansiyeli Türkiye’yi geleceğe taşıyabilme kudretine sahip değildir. Ayrıca ve daha önemlisi; hiçbir grup bir diğerine “Al, ülkeyi istediğin gibi sen yönet” diyecek durumda da değildir. 

O halde, yapılması gereken; hep birlikte neyi nasıl yapacağımızı “Bagajlarımızdan” kurtularak belirlemektir. Çizilen bu çerçevenin korunması için herkes çaba göstermeli, gayret etmelidir ki, milletimiz geleceğe umutla bakabilsin. Ves- selâm!

Yazarın Diğer Yazıları