Mehmet Güleç

Cahiliyye çemberini ve bizi kuşatmış olan fasid duvarları nasıl yıkarız?

Mehmet Güleç

Bir büyük nüfus kitlesi düşünün ki; biat ettiği siyâsî partiyi, peşine takıldığı ideolojiyi, kendine öncü, başkan, lider, rehber... olarak gördüklerini hiç sorgulamıyor, nasıl bir talimat verilirse verilsin tıpış tıpış ona uyuyor ve gereğini yapıyor. İşte ana çıkmazımız ve temel sorunumuz da burada yatıyor. “Gözlerimi kaparım, emredileni sorgusuzca yaparım. Lidere sadakat şereftir.”  Ya da: Hitler tortusu olan ve dikey bir emir komuta zinciri : “LİDER- TEŞKİLAT- DOKTRİN“ tipi yapılanmaya karşı çıkanın hâin veya ihânet eden damgasını yediği bir teşkilatçılık anlayış ve terbiyesi. Böylesi Mankurtlaşma, ideolojik makinalaşma, ya da; Hasan Sabbah’ın haşhaş yağı yutturduğu Haşhaşîleri gibi kimlik ve karakter yapısı içindekilerin sanat, sinema, fikir, kitap gibi güzelliklerin semtine bile yaklaşmaları mümkün olabilir mi ? Belki, içine yuvarlandıkları kör taassubu, daha da mukavim hâle getirmeye yönelik kitap, san’at etkinliği, tiyatro ve sinema gibi kavram ve kurumlara şöyle bir uğrayabilirler ya da götürülebilirler.

Bir kaç gün önce okudum ve çok üzüldüm. Ülkücü sanatçı Ahmet Şafak’ın 4 Ekimde gösterime giren “Kuşatma” filmi 4. haftasını 40 seyirci ile kapatarak vizyondan inmiş. 4 haftalık toplam seyirci sayısı 19.900’da kalarak hayâl kırıklığı yaratmış.

Kuşatma’nın arkasında kurumsal kimliği ile MHP durmasına rağmen sonucu güzelleştirmek için yeterli gayret gösterilmediği âşikâr değil mi? MHP’nin sadece teşkilat yöneticileri eşleri ile beraber bu filme gitselerdi bile 50.000 seyirci olurdu. Demek ki; hiç bir emek ve hiç bir gayret, gâyesi ne kadar ulvî olursa olsun kimsenin umurunda bile değil. Bugün maalesef, siyâsî yelpazenin bütün renkleri ne olursa olsun, ucunda ve sonunda rant yoksa, o gayret yeterince taraftar bulamıyor. Ya da; bu korkunç materyalist sabitleşme nereye kadar gidecek?

Fakülte yıllarımda idi; merhum B.Ecevit, Ülkücü gençler için : “Bu çocukların aslında tümü de mâsum ve ma’dur. Çünkü, tümüne yakını lümpen proleterya.” demişti de ne kadar sinirlenmiş ve küfretmiştik. Gerçekten de Ülkücü Hareket’in kitap okuyucusu yoktu ya da çok azdı. San’at vasıflı sinema seyircisi yoktu, tiyatrosu yoktu, edebiyat dergisi yoktu. Yani; yok oğlu yoktu!.. Olanlar ise “yok”a yakındı ve çok az satabiliyordu. Çünkü fikir ve san’at adamlarına karşı “sakıncalı piyade” yaklaşımı ile yaklaşılıyordu. Ülkücü kitlelerin tavanı da tabanı da sorgulama kültüründen hoşlanmazdı ve şimdilerde hoşlanıp hoşlanmadıklarının takdirini de size bırakıyorum. Tabii ki, şu an; taban da tavan da 3’e ayrıldı. Zaten bu işler artık Başbuğ’un mezarı başında selfi yapmakla, “Gurd başı” yapmakla yürümüyor. Çünkü, bugün; sloganların hapsinden çıkarak Milletin ne istediğini çok iyi tahlil etme günü... Çağımızın gereklerini ve şartlarını kavramak zorundayız. Yaklaşımımız, ürkütmeden ve medenîce olmak zorundadır. Medenî (muâsır) olmanın ölçüsü ise; ilim, kültür, san’at, estetik, görgüdür. İslami bilgi bakımından ise; Mızraklı İlmihal seviyesini aşamamak, Bedevilerin şalvar, sarık, mintan kültürünü yaşamak ve yaşatmakla da İslamî Hassasiyet olamaz. Sosyoloji, ilm-i hikmet (felsefe) ve tarih bilgisi sıfıra yakın. Aslı bize ait olan Batıyı şahlandırmış nice ilim dalları ise, tam mânâsı ile “nanay”! Bol miktarda imam ve hâfız yetiştirmek, Millet ve İslam düşmanları ile mücadele etmeye yetmiyor. Ayrıca; yetiştirdiğimiz hâfız ve imamlarımız ve bunların irşad eksenindeki cemaat ve mü'minler Mâûn Sûresinde izah edilen namazın hakkını vermiyorsa, sonuç daha da facia oluyor. Başörtülü kızlarımız vücut hatlarını cömertçe sergiliyor, içlerindekinin rengini bile gösteren ince tayt giyerek ve bu kıyâfetler ile düğünlerde Mezdeke’yi herkesten daha iyi oynayarak İslâmcılık olmuyor ve hattâ en ağır tahribatı bunlar yapmış oluyorlar. Hemi de, bu değerler uğruna harcanmış nice hayatlara azap ve işkence vererek... Mücahitlikten müteahhitliğe geçtikten sonra yaptıkları AVM'lere, toplu konutlara Next Level, Kemer Country Rezidans, My Village, Atlantis, Terrace Mix, Larus Loft, Kuzu Effekt, Vantage, Sky City, Venüs City..gibi.. isimleri koyanlar "Gavurlaşıyoruz" diye de dert yanmamalıdır.                             

Kısacası: Ülkücülüğümüzde (idealizmimizde)ve İslâmî hassasiyetlerimizde samîmi isek ve samîmiyetle sağlam temellere oturtmak istiyorsak; ehilleşmemişlikten, varoşluktan, Lümpenlikten ve sonradan görmelikten hızla uzaklaşmalıyız.

Yazarın Diğer Yazıları