Mehmet Güleç

Merhametsizliğin elbette ki bir neticesi olacaktı

Mehmet Güleç

Bir kaç yıl öncesine kadar neredeyse saat başı ve en az 4 kanalın haberlerini izlerdim. Artık öyle yapmıyorum. Akşamdan akşama ve yine 4-5 kanalın haberlerinin ilk on dakikasını izliyor ve ondan sonra da hep neşe veren, güldüren, adına “ Sit-com” denen dizileri ya da belgeselleri izliyorum.

Bunun sebebi ise: İnsanı, diğer canlılardan farklı, ileri ve hattâ üstün kılan “MERHAMET” kavramının günümüzde ulaştığı korkunç seviyeye (daha doğru ifade ile seviyesizliğe) düşmesi sebebi ile, her gün şâhit olduğumuz korkunç merhametsizlik örneklerini görmekten ruhî ve zihnî dengemizin (muâzenemizin) daha fazla tahribatından kaçınmak içindir.

Pekiiii  !..Biz bu hale niye geldik? Biz, millet olarak böyle değildik. Bu olaylar niçin oluyor? Böylesi problemlerin sebeplerini birine sorduğunuzda, çoğunlukla :“ Canım bunun tek bir nedeni yok ki. Onun için bir tek cümle ile açıklanamaz” deniyor. Oysa bizim bu hâle niçin geldiğimizin tek bir cevabı vardır. O da: Bizi “ Biz ” yapan, mensubu bulunduğumuz aziz Milletimizi en seçkin kılan ve Yüce Mevlâ’mızın övgüsüne mazhar olmuş MİLLÎ MEDENİYETİMİZ ve İslâm öncesi ile, İslâm sonrası ile tarihimiz boyunca MİLLÎ MEDENİYETİMİZde harman olmuş yüksek insanî değerlerimizi, yakın çağlara kadar her dâim muhafaza ettiğimiz hâlde, artık bu müstesna vasıf ve fazîletlerimizden uzaklaşmış olmamızdır.

“Kim, bir insanı, (hukuk dışı....) öldürürse, o bütün insanları öldürmüş gibidir. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmış gibidir.”(Maide,32) şeklindeki İlâhî emirinin ve Yüce Nebi’nin merhameti ve şefkati öne çıkaran yüzlerce sözünün ve davranışının yegâne rehber olduğu bir inanç silsilesinde ve Medeniyetinde, çukuruna yuvarlandığımız bugünümüzdeki merhametsizliğe yer olabilir mi?

Şu dünyanın hâline bakar mısınız? Bir ana, Suriye Coğrafyasının bir parçasında hüngür hüngür ağlaya ağlaya poşete tarladan bir şeyler topluyor. Muhabirin dikkatini çekiyor, yanına yaklaşıyor ve soruyor : “Niye ağlıyorsunuz ve böyle ne topluyorsunuz ?”. (Eğer bir nebze kalmışsa) Vicdanları titreten değil, donduran bir cevap : “ Varil bombaları ile parçalanan yavrularımın et ve kemik parçalarını topluyorum...”  Bir başka coğrafyada; İtalya, Yunanistan açıklarında, uyduruk bir botun yakıtı denize boşaltılarak içindeki yarısı hasta, çocuk ve kadın olan sığınmacıyı boğulmaya bırakan “TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR”ın merhametsiz medeniyeti...

Öbür tarafta; İslam Coğrafyasının zenginliklerini, kendi halkı ve kardeşleri sefâletten kırılırken israf ve ihtişam ile har vurup harman savuran ve en azılı İslâm düşmanlarının emrine veren Ebû Cehil soyundan gelen, Avrupa ve ABD’nin petrol pompacısı Kral ve Şeyhlikleri...

Malazgirt’ten beri başka coğrafyalardaki merhametsizlikten, zulümden ve vahşetten kaçanların, Yahudilerin, Ermenilerin ve hatta Haçlı zulmünden dolayı canından bezmiş Hristiyanların sığınağı olmuş aziz Anadolu Coğrafyasında (burasını üzülerek yazmak zorundayım) maalesef bir hacı ağabeyimiz ve bir câmî cemaatimiz, Belediyeye yaptıramadığı işi bir sığınmacıya havale ederek ve normalin %25’i miktarında ücretle foseptik çukurunu temizlettiriyor. Bir başka “İş Adamı”, iş yerine ucuz ve hatta beleşe yakın diye mevcut işçilerini çıkararak sığın-macıları istihdam ediyor. Halbu ki - İslam her türlü soygunu, hırsızlığı ve haksız kazancı yasaklar. Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki: ”İhanetle, hırsızlıkla, gasp ile ve yetim malından elde edilen malları; hacda, umrede, cihatta kullanılması ve sadaka olarak bile olsa harcanması haramdır.”

Bu arada; bir başka ideolojik mankurtlar, robotlar ve vicdansızlar gürûhu ise; bu sığınmacılar için “Ülkesinin meşru’ yönetimine karşı ayaklanan Teröristler” diyor, “Vatanlarını savunmayan ve kaçan hâinler.” diyor. 21 milyon nüfûsun 16 milyonunun terörist olmayacağını anlamıyor. Çünkü; iz'an, muhakeme, ferâset ve idraklari ancak bu kadar..!

İnsandan insana bunca merhametsizlik yetmiyormuş gibi, bir de insandan diğer canlılara yapılan merhametsizliğin boyutları da o kadar büyük ki, haddi de hesabı da yok. Sokaklarda her gün gördüğümüz açlıktan yürüyemeyen, bacakları dolaşan ve her türlü hastalığa bulaşmış sokak hayvanları... Daha beteri de, bunları kitleler hâlinde dağlara, tepelere ve çaktırmadan komşu şehirlere ve yakınlarına damperli kamyonlarla, kamyonetler ile boşaltarak ölüme terk eden Belediyelerimizin ahlâk, vicdan, insaf ve kanundışı icraatları Halbuki ilk iş olarak; Belediyeler + Veteriner Odaları +Kaymakamlık organizasyonu ile bu hayvanların çoğalmasını önleme kampanyası yapılmış olsa ve zaten zorunlu olan Barınaklar, olması gerektiği gibi devreye sokulsa, sorun en geç 5 yıl zarfında sona erecek. Fakat “ Vermeyince Mâbud,  vicdansızı kim ıslah edecek?”

Durum bu iken, birileri : " VİRÜS BELÂSI" mı dedi? O hâlde, siz buyurun!

Yazarın Diğer Yazıları