Mehmet Güleç

Ruhlarımızı tazemeliyiz

Mehmet Güleç

Ülke olarak ve hatta insanlık olarak, öyle bir tünelden geçiyoruz ki, bütün cephelerden kuşatılmış vaziyetteyiz. İnsanlığın yerelde ve uluslararası boyutta gırtlağı sıkılıyor. Nefesimiz daralıyor, millet ve insanlık âlemi olarak nefes almakta zorlanıyoruz.

Bir taraftan salgın hastalık sıkıştırıyor, diğer taraftan küresel güçler. Gün, hatta saat geçmiyor ki, bir yakınımızdan yöremizden kötü haber almayalım.

Cemiyet, özellikle televizyon kültürü edinmeye başladığımızdan beri ki; bu da yaklaşık yarım asırdır tüketim toplumu hâlini almış.  Özellikle genç nesiller açısından “Tasarruf” diye bir kavramdan hiç söz edilmiyor. Daha beteri ise, öyle bir jenerasyon var ki, tasarrufu ahmaklık olarak vasıflandırıyor. Ailelerde giderler gelirleri aşmış, ne devletler ve ne de aileler  denk bütçe yapamıyor. Sıkıntılar gittikçe katmerleşiyor, sabır duvarları zorlanıyor. Ülkemizde de, diğer ülkelerde de kara haberler, haber bültenlerinin ana hacmini teşkil eder oldu.

Toplumda sevgi kalmamış, saygı kalmamış. Gittikçe hoş görüsüz bir topluma dönüşüyoruz. Bir birimizi anlamakta güçlük çekiyoruz. İnsanlarda merhametsizlik, umursamazlık, sorumsuzluk hat safhada. Bunun sonucu olarak dilim varmasa da söylemek zorundayım: Hastalıklı bir cemiyet hâlini almış durumdayız.

Üretmeden ve hiçbir insana en küçük bir istihdam sağlamadan herkesten çok kazanan FAİZ LOBİSİ’nin keyfi yerinde. Hem dünyada ve hem de Ülkemizde insanlar,  toplumları algılara tutsak eden güç odaklarının hâlâ bile idrakinde değil. Bir siyasî lider düşünün ki; her türlü riski görerek rest çekmiş ve asırlardır iktidarlar yıkıp kendine göre iktidarlar kurmuş olan faiz lobisine ve faize karşı mücadele vermiş. Fakat faizlerin yükselişe geçmesinin önüne geçemiyor. Niye? Çünkü Emperyalizm, Dünya ekonomilerini kendine göre dizayn etmiş. Ne yaparsanız yapın en iri emperyalizmin (Siyonizm’in güdümündeki Anglo-Sakson emperyaliz-minin) para birimleri, tüm ekonomilere hâkim. Özellikle ekonomileri ithalata dayalı bir devlet, bir gecede milyarlarca dolar fakirleşebiliyor. Ve o Devletin yurttaşları da günübirlik yaşamaya ve düşünmeye alışmışsa İktidar olarak sizin kısa vadede yapacağınız pek bir şeyiniz kalmıyor. Bu handikapları aşmak için 20 yıl, 40 yıl gibi vadeler dahi kifayet etmez, etmiyor.

Peki; Bunca katmerlenmiş meseleleri kim çözecek bunca sıkıntıyı kimler ve nasıl bertaraf edecek? Siyaseti ve Siyaset Kurumunu şekillendiren kanunu yapıcı Darbeci Zihniyetin  Kanunu, tam 40 yıldan beri ana hatlarıyla öylece duruyorsa, siyaset sahnesinde gerek taşrada ve gerekse merkezde hüküm sürenler  657 s.lı Devlet Memurları Kanununa tâbî birer devlet memuru gibi sürekli talimat bekliyor ve tabanın sesine kendiliğinden ses olabilecek liyakat ve samimiyette uç beyi bulmanız mümkün olmuyor.

Hepimiz titreyip kendimize gelmeliyiz. Doğruya doğru, eğriye eğri diyebilme erdemini her daim canlı ve zinde tutmayan hiçbir insan samimi değildir ve hiçbir yanlışlıktan da şikâyet etme hakkın sahip olmaz. Objektif olmalıyız ve kendimizi ön yargılardan kurtarmalıyız. “Benim ahlâksızım iyidir…” şeklindeki bizâtihi kendisi ahlâksızlık olan anlayıştan süratle vazgeçmeliyiz. Olup bitenlere, gidişata kendi penceremizden değil, aziz milletimizin maşer-i vicdanında yankı bulmuş gerçeğin penceresinden bakmayı ilke edinmeliyiz. Sorumsuzlukta, vurdumduymazlıkta, merhametsizlikte, cehalette yarışarak hassas yurttaş olma şuurundan uzak kaldığımız müddetçe daha çok ağlayacağız, maalesef… Daha beteri ise; bize bu güzel vatanı, emsalsiz fedakârlıklarla, canları ve kanlarını vererek emanet etmiş atalarımıza ihanet ve nankörlük ediyor olma kulvarında ve hatta çukurunda debelenmeye devam ederiz.

Hâsılı: Milletçe yeni bir Kuvva-i  Milliye Ruhunu yeniden canlandırmak, yaşatmak ve ayağa kaldırmak zorundayız. Daha fazla gecikmeden. Ves-selâm!...

Yazarın Diğer Yazıları