Biyokimya Uzmanı Dr. Servet Külahçıoğlu:
Biyokimya Uzmanı Dr. Servet Külahçıoğlu, aşık olunacak kişiyi belirleyen, aşkın başlaması ve devamı için gerekli olan kimyasal maddelerle ilgili çalışmaların her geçen gün arttığını belirterek, Dışarıdan bu maddeleri vererek kişinin aşık olmasını sağlayabilir miyiz ya da aşk acısı bu hormonların düzeyini azaltan ilaçlar ile hafifletilebilir mi türünden çılgın sorular kafalarımızı kurcalamaya devam ediyor dedi.
Biyokimya Uzmanı Dr. Servet Külahçıoğlu, aşık olunacak kişiyi belirleyen, aşkın başlaması ve devamı için gerekli olan kimyasal maddelerle ilgili çalışmaların her geçen gün arttığını belirterek, 'Dışarıdan bu maddeleri vererek kişinin aşık olmasını sağlayabilir miyiz ya da aşk acısı bu hormonların düzeyini azaltan ilaçlar ile hafifletilebilir mi türünden çılgın sorular kafalarımızı kurcalamaya devam ediyor' dedi.
Memorial Diyarbakır Hastanesi Biyokimya Bölümü'nden Uzm. Dr. Servet Külahçıoğlu, aşkın biyokimyasına ilişkin bilgiler verdi. Biyokimyasal olarak aşkın asıl amacının insanların başarılı üremesini sağlamak olan hormonların ve biyolojik moleküllerin yürüttüğü kimyasal reaksiyonlar bütünü olduğunu belirten Külahçıoğlu, hormonlar vücuttaki sistemlerin birbirleriyle haberleşmesini düzenleyen kimyasal maddeler olduğunu kaydetti. Bu maddelerin salınımının beyinde bulunan hipotalamus-hipofiz sistemi ile kontrol edildiğini anlatan Külahçıoğlu, 'Hormonlar kanda dolaşarak vücudun dengesini, büyüyüp gelişmesini, üreme ile ilgili olayları, ruhsal durumumuzu düzenler. Yani tüm hayati olaylar gibi aşkta hipotalamo-hipofizer sistemin yönetimindedir. Aşık olmamıza , aşkın sürdürülmesine ve belki sonrasında yerini sevgi ve bağlılığa bırakmasında rol oynayan başlıca hormonlar, oksitosin melatonin, adrenalin, noradrenalin ,testosteron ve östrojendir. Aşk sırasında salınan başlıca biyokimyasal moleküller ise dopamin, serotonin, feniletilamindir' dedi.
Hormonların alanlarına iliştin bilgi veren Külahçıoğlu, 'adrenalin ve noradrenalin, vücudumuz fiziksel ya da psikolojik bir stres ile karşılaştığında ilk salgılanan hormonlardır. Özellikle aşkın en yoğun olduğu dönemde fazla salınırlar. Ayakların yerden kesilmesi duygusunu yaşatan bu hormonlardır. Kişinin kalbinin hızlı çarpmasına, ellerinin terlemesine, kan basıncının yükselmesine, heyecanlı ve neşeli ruh haline sebep olurlar. Oksitosin, şefkat ve bağlılık hormonu olarak bilinir. Özellikle dokunma ile salınımı başlar. Kadının cinsellik sırasında zevk almasını, doğumun başlamasını, emzirme sırasında göğüslerden süt gelmesini bu hormon sağlar. Çocuk annesinin memesini emdikçe bu hormon artar ve anne ile bebeğin birbirine bağlanmasına sebep olur. Aşık olunca da oksitosin salınımı artar ve yine benzer etki ile aşık olunan kişiye karşı şefkat ve bağlılık hissi oluşturur. Aşkın en parlak döneminde salınımı artan adrenalin ve dopamin zaman içerisinde azalıp normal düzeye iner ve yerini oksitosine bırakır. Aşkın ömrü ile ilgili varsayımlar gürültülü aşk tablosunun yerini oksitosin etkisiyle bağlılık ve sevgiye bırakması olarak açıklanabilir. Testosteron ve östrojen, aşk sırasında salınımı artan seks hormonlarıdır. Testosteron kadınlarda az erkeklerde ise çok miktarda bulunur. Erkeklerde testosteron, kadınlarda testosteron ve östrojen düzeyinin artması kişilerin karşıt cinse yönelmelerine ve onları arzulamalarına neden olur. Testosteron hormonunun yüksek olması erkek cinsi davranış modeline ve çok eşliliğe sebep olur' diye konuştu.
Melatoninin, aşık insanların kanında artmış olduğu gösterilen başka bir madde olduğuna dikkat çekten Külahçıoğlu, şunları kaydetti:
'Bu madde aslında karanlık ortamda uyurken salınımı artan bir hormondur ve kişinin bağışıklık sistemini güçlendirerek kişiyi hastalıklara karşı korur. Zaten bu özelliği nedeniyle kanser, stres, uykusuzluk gibi hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır. Aşk sırasında salınımının artması bu dönemde daha az hastalanmamızın, aşk acısı çekerken ise devamlı hasta olmamızın bir sebebi olabilir. Serotonin, mutluluk hormonu olarak bilinir. Serotonin düzeyindeki değişiklikler kişinin duygu durumunu belirler. Serotonin yükseldiğinde kişinin ruhsal durumu düzelir, enerjisi artar, keyifli olur. Bu etkilerinden ötürü depresyon ve başka diğer psikolojik hastalıkların tedavisinde serotonin düzeyini yükselten ilaçlar kullanılır. Aşık olunan kişinin yanında iken serotonin düzeyi artarken, ondan uzaklaşınca, serotonin düzeyi düşer ve depresif, takıntılı bir ruh hali yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Dopamin, beynimizdeki haz ve ödül sistemini yöneten, aşıkken kendimizi iyi hissetmemizi, coşkulanmamızı sağlayan biyokimyasal moleküldür. Dopamin için aşk hormonu diyebiliriz. Dopamin ne kadar çok artarsa kişi o kadar ağır aşk belirtileri gösterir. Fazla salınan dopaminin etkisiyle aşık kişi daha hareketli ve neşeli olur, konsantrasyonu azalır. Dopamin yüksekliği tutku ve sadakat ile de ilişkili bulunmuştur. Feniletilamin, vücutta adrenalin benzeri etkiler yapan ve aynı zamanda adrenalin ve noradrenalin salınımını uyaran bir moleküldür. Beyinde doğal olarak üretilir ve çikolata gibi bazı yiyecekler ile dışarıdan da alınabilir. Sevgiliye bir bakış ya da bir dokunuş bile salgılanmasını başlatabilir. Feniletilamin düzeyi artınca kalp hızında artma, kan basıncında yükselme, ellerde terleme ve titreme oluşur. Aşırı salgılanması ise uykusuzluk ve iştahsızlığa neden olur.'
Aşık olunacak kişiyi belirleyen, aşkın başlaması ve devamı için gerekli kimyasal maddeler ile ilgili çalışmaların her geçen gün arttığına ve çeşitlendiğine de işaret eden Külahçıoğlu, şu ifadelerde bulundu:
'Dışarıdan bu maddeleri vererek kişinin aşık olmasını sağlayabilir miyiz ya da aşk acısı bu hormonların düzeyini azaltan ilaçlar ile hafifletilebilir mi, laboratuvar ortamında aşk ilacı yapılabilir mi türünden çılgın sorular ise kafalarımızı kurcalamaya devam ediyor. Belki dopamin düzeyini arttırarak aşkın ömrünü uzatabilir ya da oksitosin vererek kişinin bağlılığını arttırabiliriz.'
Memorial Diyarbakır Hastanesi Biyokimya Bölümü'nden Uzm. Dr. Servet Külahçıoğlu, aşkın biyokimyasına ilişkin bilgiler verdi. Biyokimyasal olarak aşkın asıl amacının insanların başarılı üremesini sağlamak olan hormonların ve biyolojik moleküllerin yürüttüğü kimyasal reaksiyonlar bütünü olduğunu belirten Külahçıoğlu, hormonlar vücuttaki sistemlerin birbirleriyle haberleşmesini düzenleyen kimyasal maddeler olduğunu kaydetti. Bu maddelerin salınımının beyinde bulunan hipotalamus-hipofiz sistemi ile kontrol edildiğini anlatan Külahçıoğlu, 'Hormonlar kanda dolaşarak vücudun dengesini, büyüyüp gelişmesini, üreme ile ilgili olayları, ruhsal durumumuzu düzenler. Yani tüm hayati olaylar gibi aşkta hipotalamo-hipofizer sistemin yönetimindedir. Aşık olmamıza , aşkın sürdürülmesine ve belki sonrasında yerini sevgi ve bağlılığa bırakmasında rol oynayan başlıca hormonlar, oksitosin melatonin, adrenalin, noradrenalin ,testosteron ve östrojendir. Aşk sırasında salınan başlıca biyokimyasal moleküller ise dopamin, serotonin, feniletilamindir' dedi.
Hormonların alanlarına iliştin bilgi veren Külahçıoğlu, 'adrenalin ve noradrenalin, vücudumuz fiziksel ya da psikolojik bir stres ile karşılaştığında ilk salgılanan hormonlardır. Özellikle aşkın en yoğun olduğu dönemde fazla salınırlar. Ayakların yerden kesilmesi duygusunu yaşatan bu hormonlardır. Kişinin kalbinin hızlı çarpmasına, ellerinin terlemesine, kan basıncının yükselmesine, heyecanlı ve neşeli ruh haline sebep olurlar. Oksitosin, şefkat ve bağlılık hormonu olarak bilinir. Özellikle dokunma ile salınımı başlar. Kadının cinsellik sırasında zevk almasını, doğumun başlamasını, emzirme sırasında göğüslerden süt gelmesini bu hormon sağlar. Çocuk annesinin memesini emdikçe bu hormon artar ve anne ile bebeğin birbirine bağlanmasına sebep olur. Aşık olunca da oksitosin salınımı artar ve yine benzer etki ile aşık olunan kişiye karşı şefkat ve bağlılık hissi oluşturur. Aşkın en parlak döneminde salınımı artan adrenalin ve dopamin zaman içerisinde azalıp normal düzeye iner ve yerini oksitosine bırakır. Aşkın ömrü ile ilgili varsayımlar gürültülü aşk tablosunun yerini oksitosin etkisiyle bağlılık ve sevgiye bırakması olarak açıklanabilir. Testosteron ve östrojen, aşk sırasında salınımı artan seks hormonlarıdır. Testosteron kadınlarda az erkeklerde ise çok miktarda bulunur. Erkeklerde testosteron, kadınlarda testosteron ve östrojen düzeyinin artması kişilerin karşıt cinse yönelmelerine ve onları arzulamalarına neden olur. Testosteron hormonunun yüksek olması erkek cinsi davranış modeline ve çok eşliliğe sebep olur' diye konuştu.
Melatoninin, aşık insanların kanında artmış olduğu gösterilen başka bir madde olduğuna dikkat çekten Külahçıoğlu, şunları kaydetti:
'Bu madde aslında karanlık ortamda uyurken salınımı artan bir hormondur ve kişinin bağışıklık sistemini güçlendirerek kişiyi hastalıklara karşı korur. Zaten bu özelliği nedeniyle kanser, stres, uykusuzluk gibi hastalıkların tedavisi için kullanılmaktadır. Aşk sırasında salınımının artması bu dönemde daha az hastalanmamızın, aşk acısı çekerken ise devamlı hasta olmamızın bir sebebi olabilir. Serotonin, mutluluk hormonu olarak bilinir. Serotonin düzeyindeki değişiklikler kişinin duygu durumunu belirler. Serotonin yükseldiğinde kişinin ruhsal durumu düzelir, enerjisi artar, keyifli olur. Bu etkilerinden ötürü depresyon ve başka diğer psikolojik hastalıkların tedavisinde serotonin düzeyini yükselten ilaçlar kullanılır. Aşık olunan kişinin yanında iken serotonin düzeyi artarken, ondan uzaklaşınca, serotonin düzeyi düşer ve depresif, takıntılı bir ruh hali yoksunluk belirtileri ortaya çıkar. Dopamin, beynimizdeki haz ve ödül sistemini yöneten, aşıkken kendimizi iyi hissetmemizi, coşkulanmamızı sağlayan biyokimyasal moleküldür. Dopamin için aşk hormonu diyebiliriz. Dopamin ne kadar çok artarsa kişi o kadar ağır aşk belirtileri gösterir. Fazla salınan dopaminin etkisiyle aşık kişi daha hareketli ve neşeli olur, konsantrasyonu azalır. Dopamin yüksekliği tutku ve sadakat ile de ilişkili bulunmuştur. Feniletilamin, vücutta adrenalin benzeri etkiler yapan ve aynı zamanda adrenalin ve noradrenalin salınımını uyaran bir moleküldür. Beyinde doğal olarak üretilir ve çikolata gibi bazı yiyecekler ile dışarıdan da alınabilir. Sevgiliye bir bakış ya da bir dokunuş bile salgılanmasını başlatabilir. Feniletilamin düzeyi artınca kalp hızında artma, kan basıncında yükselme, ellerde terleme ve titreme oluşur. Aşırı salgılanması ise uykusuzluk ve iştahsızlığa neden olur.'
Aşık olunacak kişiyi belirleyen, aşkın başlaması ve devamı için gerekli kimyasal maddeler ile ilgili çalışmaların her geçen gün arttığına ve çeşitlendiğine de işaret eden Külahçıoğlu, şu ifadelerde bulundu:
'Dışarıdan bu maddeleri vererek kişinin aşık olmasını sağlayabilir miyiz ya da aşk acısı bu hormonların düzeyini azaltan ilaçlar ile hafifletilebilir mi, laboratuvar ortamında aşk ilacı yapılabilir mi türünden çılgın sorular ise kafalarımızı kurcalamaya devam ediyor. Belki dopamin düzeyini arttırarak aşkın ömrünü uzatabilir ya da oksitosin vererek kişinin bağlılığını arttırabiliriz.'