Doç. Dr. Pişkin: 'Organ naklinde ABD ve AB ülkeleriyle kıyaslanacak durumdayız'
İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turgut Pişkin, Ülkemizdeki mevcut organ nakli durumumuz Amerika Birleşik devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslanacak durumda dedi.
İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turgut Pişkin, 'Ülkemizdeki mevcut organ nakli durumumuz Amerika Birleşik devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslanacak durumda' dedi.
Doç. Dr. Pişkin, yaptığı açıklamada, organ bağışının, bireyin hayatta ve sağlıklıyken bir başka bireyin hayatının kurtarılması için kendi rızasIyla organlarını bağışlaması olduğunu söyledi.
Organ bağışlayacak bireyin 18 yaşını geçmiş, akıl ve ruh sağlığının yerinde olması şartlarını taşıması gerektiğine değinen Doç. Dr. Pişkin, 'Canlıdan nakillerde karaciğer, böbrek nakli gibi organları alacağımız zaman organı veren kişinin zarar görmemesi için belirli bir yaştan daha yukarıda olmamasına özen gösteriyoruz. Çünkü bunlar büyük ameliyatlar ve yaş büyüdükçe bu ameliyatların maalesef riskleri de artıyor. Bilimsel olarak buradaki değerler 60 yaş olarak ifade edilse de hastanın demografik yaşından daha çok biyolojik yaşı bizim için önemli' diye konuştu.
Doç. Dr. Pişkin, organ naklinde iki tür donör kaynakları olduğunu kaydederek, 'Biri insanlar canlıyken onların vücutlarındaki fonksiyonlarını bozmadan geri kalan yaşamlarını riske etmeksizin alınan organlardır. Buna canlıdan canlıya nakil diyoruz. Bir de öldükten sonra biz buna tıbbi olarak beyin ölümü diyoruz, beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden alınan organlarla yapılan nakiller vardır. Buna da kadaverik donörler diyoruz' ifadelerini kullandı.
Donör ameliyatlarının büyük ve özel ameliyatlar olduğunu dile getiren Doç. Dr. Pişkin, şöyle konuştu:
'Öyle bir ameliyat yapmalısınızki organını aldığınız kişiye de zarar gelmemeli. Hem onu hem gelecek hayatını riske etmemeli. Mevcut ameliyatı da problemsiz, başarılı bir şekilde sonlandırımalı. Hem bireyi sağlıklı bir şekilde taburcu olmasını sağlamalısınız hem de zarar vermeden çıkardığınız organı taktığınızda çalışmasını sağlayacak şekilde çıkartmanız gerekir. Bu nedenle bunlar özel ameliyatlar. Maalesef bunların hayati riskleri mevcut ama bunlar çok yüksek riskler mi? Hayır yüksek riskler değil.'
Doç. Dr. Pişkin, organ naklinden sonra hastaların hayatlarında bembeyaz yeni bir sayfa açmaları gerektiğini belirterek, nakilden sonra organ çalışmaya başlayınca hastanın hayatında fiziksel aktiviteler, beslenme ve eğitim hayatı gibi bir çok konuda değişiklik meydana geldiğini ve hastaların bunlara adapte olmalarının önemli olduğunu söyledi.
'TÖTM'de genel cerrahiyi ilgilendiren tüm nakiller için alt yapı kuruldu'
Turgut Özal Tıp Merkezinde genel cerrahiyi ilgilendiren tüm nakiller için alt yapı kurulduğuna değinen Doç. Dr. Pişkin, 'Aktif olarak karaciğer, böbrek ve ince bağırsak nakli yapılıyor. Pankreas ruhsatı da aldık. Yakın zamanda nakillere de başlayacağız. Bunun dışında hematoloji bölümünde kemik iliği nakli yapılmakta. Göz bölümü de kornea nakli yapmaktadır' diye konuştu.
Doç. Dr. Pişkin, Türkiye'nin organ naklinde iyi bir konuma olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
'Ülkemizdeki mevcut organ nakli durumumuz Amerika Birleşik devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslanacak durumda. Türkiye organ naklinde gerek yapılabilirlik açısından gerek çeşitlilik açısından gerekse ameliyat sonrası başarılı olması açısından iyi bir yerde. Hatta bazı yerlerde onlardan daha ilerideyiz. Ülkemiz için sorun olan yerden bahsetmek istiyorum. Ülkemizde kadavradan olan bağış oranı çok çok düşük. Gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda gelişmiş ülkelerde canlıdan nakil oranı yüzde 30, ölüden, yani kadavradan yapılan nakil oranı yüzde 70'ler civarındadır. Ülkemizde ise ölüden yapılan nakillerin oranı yüzde 25-30 civarında, canlıdan canlıya yapılan nakiller ise yüzde 70 -75 civarına çıkıyor. Yani gelişmiş ülkelerle tam tersi durumdayız.'
Organ naklinin arttırılması konusunda duyarlılık oluşturulması gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Pişkin, 'Burada hepimize düşen görevler var. Hepimiz birer organ bağışçısı olabileceğimiz gibi gelecekte organ alıcısı da olabiliriz. Bunu bu duyarlılıkta düşünmek lazım. Ama şu sağlıklı günümüzde de hepimiz organ vericisi adayıyız' ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Pişkin, yaptığı açıklamada, organ bağışının, bireyin hayatta ve sağlıklıyken bir başka bireyin hayatının kurtarılması için kendi rızasIyla organlarını bağışlaması olduğunu söyledi.
Organ bağışlayacak bireyin 18 yaşını geçmiş, akıl ve ruh sağlığının yerinde olması şartlarını taşıması gerektiğine değinen Doç. Dr. Pişkin, 'Canlıdan nakillerde karaciğer, böbrek nakli gibi organları alacağımız zaman organı veren kişinin zarar görmemesi için belirli bir yaştan daha yukarıda olmamasına özen gösteriyoruz. Çünkü bunlar büyük ameliyatlar ve yaş büyüdükçe bu ameliyatların maalesef riskleri de artıyor. Bilimsel olarak buradaki değerler 60 yaş olarak ifade edilse de hastanın demografik yaşından daha çok biyolojik yaşı bizim için önemli' diye konuştu.
Doç. Dr. Pişkin, organ naklinde iki tür donör kaynakları olduğunu kaydederek, 'Biri insanlar canlıyken onların vücutlarındaki fonksiyonlarını bozmadan geri kalan yaşamlarını riske etmeksizin alınan organlardır. Buna canlıdan canlıya nakil diyoruz. Bir de öldükten sonra biz buna tıbbi olarak beyin ölümü diyoruz, beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden alınan organlarla yapılan nakiller vardır. Buna da kadaverik donörler diyoruz' ifadelerini kullandı.
Donör ameliyatlarının büyük ve özel ameliyatlar olduğunu dile getiren Doç. Dr. Pişkin, şöyle konuştu:
'Öyle bir ameliyat yapmalısınızki organını aldığınız kişiye de zarar gelmemeli. Hem onu hem gelecek hayatını riske etmemeli. Mevcut ameliyatı da problemsiz, başarılı bir şekilde sonlandırımalı. Hem bireyi sağlıklı bir şekilde taburcu olmasını sağlamalısınız hem de zarar vermeden çıkardığınız organı taktığınızda çalışmasını sağlayacak şekilde çıkartmanız gerekir. Bu nedenle bunlar özel ameliyatlar. Maalesef bunların hayati riskleri mevcut ama bunlar çok yüksek riskler mi? Hayır yüksek riskler değil.'
Doç. Dr. Pişkin, organ naklinden sonra hastaların hayatlarında bembeyaz yeni bir sayfa açmaları gerektiğini belirterek, nakilden sonra organ çalışmaya başlayınca hastanın hayatında fiziksel aktiviteler, beslenme ve eğitim hayatı gibi bir çok konuda değişiklik meydana geldiğini ve hastaların bunlara adapte olmalarının önemli olduğunu söyledi.
'TÖTM'de genel cerrahiyi ilgilendiren tüm nakiller için alt yapı kuruldu'
Turgut Özal Tıp Merkezinde genel cerrahiyi ilgilendiren tüm nakiller için alt yapı kurulduğuna değinen Doç. Dr. Pişkin, 'Aktif olarak karaciğer, böbrek ve ince bağırsak nakli yapılıyor. Pankreas ruhsatı da aldık. Yakın zamanda nakillere de başlayacağız. Bunun dışında hematoloji bölümünde kemik iliği nakli yapılmakta. Göz bölümü de kornea nakli yapmaktadır' diye konuştu.
Doç. Dr. Pişkin, Türkiye'nin organ naklinde iyi bir konuma olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
'Ülkemizdeki mevcut organ nakli durumumuz Amerika Birleşik devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleriyle kıyaslanacak durumda. Türkiye organ naklinde gerek yapılabilirlik açısından gerek çeşitlilik açısından gerekse ameliyat sonrası başarılı olması açısından iyi bir yerde. Hatta bazı yerlerde onlardan daha ilerideyiz. Ülkemiz için sorun olan yerden bahsetmek istiyorum. Ülkemizde kadavradan olan bağış oranı çok çok düşük. Gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda gelişmiş ülkelerde canlıdan nakil oranı yüzde 30, ölüden, yani kadavradan yapılan nakil oranı yüzde 70'ler civarındadır. Ülkemizde ise ölüden yapılan nakillerin oranı yüzde 25-30 civarında, canlıdan canlıya yapılan nakiller ise yüzde 70 -75 civarına çıkıyor. Yani gelişmiş ülkelerle tam tersi durumdayız.'
Organ naklinin arttırılması konusunda duyarlılık oluşturulması gerektiğini kaydeden Doç. Dr. Pişkin, 'Burada hepimize düşen görevler var. Hepimiz birer organ bağışçısı olabileceğimiz gibi gelecekte organ alıcısı da olabiliriz. Bunu bu duyarlılıkta düşünmek lazım. Ama şu sağlıklı günümüzde de hepimiz organ vericisi adayıyız' ifadelerini kullandı.