Malatya'daki FETÖ/PDY ana davası
Malatya'da 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin yaşanan olaylarla ilgili askerlerin yargılandığı davada sanıkların esas hakkındaki savunmaları devam ediyor.
Malatya’da 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin yaşanan olaylarla ilgili askerlerin yargılandığı davada sanıkların esas hakkındaki savunmaları devam ediyor.
Malatya’da 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin askerlerin yargılandığı davada dönemin eski 2. Ordu Hareket Destek Yarbaşkanı Tuğgeneral Zeki Karataş, Osmaniye T Tipi Kapalı Cezaevi’nden SEGBİS ile esas hakkında son savunmasını yaptı. Karataş, darbe girişimi gecesi sözde sıkı yönetim komutanlığının darbe emrinin kim tarafından getirildiğini görmediğini iddia ederek, “3 adet mesajın generallerin masasında olduğunu gördüm. Benim ismimin de olduğu söylenen mesajın ekini görmedim. Yurtta Sulh Konseyi’nde hala kimler var bilmiyorum. Bu mesaj 10 dakika içerisinde suratla işlem yapılması gerekiyordu. Mustafa Serdar Sevgili’yle mesajlara baktık ve komutanın görmesi gerekir diye düşündüm. Evrakları ordu komutanına arz için bir süre bekledik, konuyla ilgili hiç kimseyle görüşme yapmadık” dedi.
Ordu komutanının da karargaha gelmesi ile komutanın Genelkurmay başkanı ve kara kuvvetleri komutanına ulaşmaya çalıştığını ifade eden Karataş, “Karargaha daha sonra Avni Angun geldi. Bahadır Erdemli’nin silah çektiğini hatırlıyorum. Kurmay Başkanı Avni Angun’a silah çekildiğine ve kelepçelenmesine şahit olmadım. Kimin ne yaptığını, ettiğini bilmiyordum. Keşif uçağının hazırlanması ve ordu komutanının Ankara’ya götürülmesi ile ilgili bir konuşma da duymadım” iddiasında bulundu.
Kendisine ait makam telefonunda darbeci askerler ile görüşüldüğü iddiasını kabul etmeyen Karataş, Kara Kuvvetleri Komutanlığının sözde imamı olarak yargılanan Bilal Akyüz ile görüşmediğini ileri sürdü. Akyüz’ü tanımadığını ve bir samimiyetinin olmadığını savunan Karataş, “Kendi ifadelerinde de görüşmediğimizi söylemiştir. Söz konusu kişi birçok kişiyi aramıştır ve ne maksatla aradığını bilmiyorum. O gece zaten çok yoğun bir telefon görüşmesi yaşanmıştır. Herkes bir yerleri arıyordu. Makam telefonu olduğu için benim çoğundan haberim olmamıştır. Özel kalem veya emir subayları telefonlara bakıyordu. Önemli bir şey olursa bana iletiyorlardı” şeklinde konuştu.
“Benim nizamiyeye gidişim emre itaattir”
Darbe gecesi nizamiyeye Kurmay Başkanının emri ile gittiğini ve Yüzbaşı Kemal Keskin’in oradan çekilmesi emrini ilettiğini ileri süren Karataş, “Vardığımda Mustafa Serdar Sevgili de oradaydı. Kemal Keskin telefonla görüşüyordu, telefonda oradan ayrılmayacağını söylüyordu. Ben de Avni Angun ile görüştüğünü tahmin ettim. Nizamiyede Serdar Sevgili’nin de ordu komutanı tarafından gönderildiğini öğrendim. İddia edildiği gibi orada bir toplantı olmamıştır. Orada yoğun bir atışın olduğu bölgede açık alanda toplantımı yapılır, bu iddia da çok komik. Benim oraya gidişim emre itaattir tamamen” ifadelerini kullandı.
“Darbeci olsaydım emir subayı silahımı geri verir miydi?”
Güvenlik kameralarına da yansıyan görüntülerde üzerinde makineli tüfekle dolaşması ile ilgili Karataş, “Daha önce tabancamın alındığını söylemiştim. Binbaşı Fatih Kılıç’ın öldürüldüğünü duyunca yakın korumama ait makineli silahı aldım. Bir ara ordu komutanının emir subayı özür dileyerek tabancamı verdi, bende makineli tabancamı geri bıraktım. Bu süre zarfında hiç ateş açmadım, kurma kolunu bile çekmedim. Eğer darbeci olsaydım emir subayı silahımı geri verir miydi? Aramızda bir tartışma yaşanırdı. Gece boyunca televizyon izleme imkanı olmadığından sağlıklı bir değerlendirme yapamadım” iddiasında bulundu.
“Ben ateş etmedim”
Mahkemede daha sonra söz alan tutuklu sanık İbrahim Dede de, tutuklu bulunduğu Tokat Cezaevi’nden SEGBİS ile savunmasını yaptı. Dede, 11 Temmuz’da 2. Ordu’daki görevine başladığını ve 15 Temmuz günü halen nerede görev alacağını tam olarak bilmediğini söyledi. Darbe kalkışması günü akşam kışladan ayrıldıktan sonra Bahadır albayın kendisini arayarak karargaha çağırdığını söyleyen Dede, “Bende terörle mücadele konusundan dolayı çağrıldığımı düşündüm. Karargaha geldiğimde nizamiyede Yüzbaşı Kemal Keskin vardı. Bana karargaha girişin yasak olduğunu bende Bahadır albayın çağırdığını söyledim, sonradan içeri geçtim” dedi.
Bir asker olarak verilen emirleri yerine getirdiğini savunan Dede, 16 Temmuz’da karargah dışında halka ateş açılması ve Enis Gün’ün vurulması ile ilgili de konuştu. Bazı erlerin ‘Enis Gün’ü İbrahim Dede vurdu’ iddiasının gerçeği yansıtmadığını savunan Dede, “Ben ateş etmedim. Sadece erlere havaya ateş edin dedim” iddiasında bulundu.
“250 metre mesafeden vatandaşı vurmam mümkün değildir”
Kalkışmanın sabahına karşı karargahın dışında kalabalığın toplandığını ve kendilerine karşı hakaret ve küfürlerin edildiğini söyleyen Dede, bu durum karşısında ise askeri iç hizmet kanununa göre vatandaşlara sözlü olarak dağılmaları yönünde uyarıda bulunduğunu iddia etti. Bazı vatandaşların içeriye girmeleri girişimi sonrasında mevzi alan erlere havaya uyarı ateşi açmaları emri verdiğini de iddia eden Dede, “Erler kendilerini aklamaya çalışıyorlar. 250 metre mesafeden vatandaşı vurmam mümkün değildir. Hele de kışla içerisine yoğun bir atışın olduğu bir anda nişan alarak ateş yapmam mümkün değildir. Yaralanan vatandaş, polis ateşi ile mi vuruldu, seken bir mermi ile mi vuruldu, yoksa havaya açılan ateş ile mi vuruldu, bu araştırılsın” dedi.
Dede, olay günü vatandaşların karargaha girmesinin hayatın doğal akışına da uygun olmadığını savunarak, halkın kışlaya girmesi durumunda kendi hayatlarının tehlikeye girmiş olacağını söyledi.
Mahkemede daha sonra iddiaların odağındaki isim olan dönemin 2. Ordu Komutanlığı Plan Harekat Şube Müdürü Albay Bahadır Erdemli savunma yaptı. Tokat Cezaevi’nden görüntülü sistemle savunma yapan Erdemli, savcılık iddianamesinde kendisinin darbeden önceden haberdar olduğu ve hazırlık yaptığı iddialarını şaşkınlık ve hayretle karşıladığını ifade etti. Darbeci olmadığını iddia eden Erdemli, “Cadı avı senaryosu yazıldığı bu filmde adalet tecelli edene kadar bekleyeceğiz. Darbeyi bastırma amacıyla orduya giren polis ve jandarmanın kaçı FETÖ’cü, FETÖ’den ihraç edildi veya tutuklandı, bunun araştırılması gerekiyor. Kimin darbeci kimin darbeci olmadığının belli olmadığı arapsaçı bir dönemdi. İddiaların aksine darbeci olmadığımı, darbede aktif rol almadığımın bir kez daha altını çizerek tekrarlıyorum. Ya devlet başa ya kuzgun leşe düsturunu uygulayan asker olarak adaletin tecelli edeceğine inanıyorum” iddiasında bulundu.
“Karargaha gitmeseydik birçok asker ve sivil ölecekti”
Duruşmada daha sonra darbe kalkışması sırasında Zırhlı Personel Taşıyıcı (ZPT) ile kışladan çıkarak 2. Ordu Komutanlığı karargahına gelen ve girişte vurularak etkisiz hale getirilen dönemin 2. Ordu İstihkam Alayı Tabur Komutanı Yarbay Ahmet Üçbudak savunmasını yaptı. Üçbudak, ZPT’yle Altay Kışlası’ndan çıkıp, 2.Ordu Karargahı’na gitmesine ilişkin yaptığı savunmada, “Biz gitmeseydik 2. Ordu Karargahı’na yönelik gerçekleştirilebilecek bir kanlı operasyonla birçok asker ve sivil şahıs ölmüş veya yaralanmış olacaktı” şeklinde konuştu.
ZTP ile karargaha gidişi sırasında sivil halk, jandarma ve polise ateş açmadıklarını ileri süren Üçbudak, “Keşif maksadıyla çıktığımız kışlada, iki ZPT’de de uçaksavar mühimmatı yoktu. Ordu komutanlığından indikten sonra ateş etmediğim ifadelerde vardır. Araçtan inince üzerimize yoğun ateş açılmıştır, ateş etmediğimiz ifadelerde görülmektedir. Mehmetçik kendi kışlasını korumak için ateş açmıştır. Üzerimde 4 kurşun bulunmaktadır. Kışla bizde namustur. Kışla dışında beni öldürmek maksadıyla beni kolumdan vuran TEM Şube personelinden şikayetçiyim” iddiasına yer verdi.
ZPT’yle 2. Ordu Karargahı’na gitmelerinin sebebinin ölü ve yaralılardan duydukları üzüntü ve durumu anlamaya yönelik keşif maksadı ile olduğunu savunan Üçbudak, “Keşif ve insani maksatlı gidişimizin darbe olarak nitelendirilmesi maksatsızdır. Biz gitmeseydik 2. Ordu Karargahı’na yönelik gerçekleştirilebilecek bir kanlı operasyonla birçok asker ve sivil şahıs ölmüş veya yaralanmış olacaktı” diye konuştu.