Türkiye'nin acilen, büyük düşünen bir 'Göç Bakanlığı'na ihtiyacı var
İnovatif Stratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) koordinesinde yürütülen Göçmen Kayıp Nesiller / Türkiye Vizyonu başlıklı çalışma kapsamında takriben Türkiye nüfusunun yüzde 10'una karşılık gelen Suriye, Irak, Afganistan, İran, Pakistan, Somali'li göçmenlerin sorunları ve entegrasyonu için çözüm geliştirilmesi konusu ele alındı.
İnovatif Stratejik Araştırmalar Merkezi (İNOSAM) koordinesinde yürütülen “Göçmen Kayıp Nesiller / Türkiye Vizyonu” başlıklı çalışma kapsamında; takriben Türkiye nüfusunun yüzde 10’una karşılık gelen Suriye, Irak, Afganistan, İran, Pakistan, Somali’li göçmenlerin sorunları ve entegrasyonu için çözüm geliştirilmesi konusu ele alındı.
İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, Avrupa ülkeleri 130 bin Suriyeli mülteciyi nasıl paylaşacakları konusunda halen anlaşamazken milyonlarca mültecinin büyük bir hoşgörü ve misafirperverlik örneği sergilenerek Türk toplumu içinde adeta kaybolduğunu, hatasıyla sevabıyla absorbe edildiğini kaydetti.
Eksiği ve hatasıyla Türk toplumu milyonlarca göçmene kucak açarak hazmettiğini dile getiren İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, “Birçok ülkede başta Suriyeli göçmenler olmak üzere mültecilerin başına gelen onca tatsız olayın onda biri Türkiye’de yaşanmamıştır. Batı merkezli mikro-milliyetçiliğin göçmenlerin ruhlarında açtığı yaralar; Türk milletinin referans değerleri, kadim kurumları, tarihi kimlik ve kişilik özellikleri sayesinde hiç açılmamıştır. Bu destan bölge ülkelerini bir arada tutmak adına, bölgesel ve küresel barış açısından mühim önem taşımaktadır” dedi.
TÜRKİYE MİSAFİRPERVERLİKTE DESTAN YAZDI!
Sayıları her geçen gün artan göçmen sorunu tüm genel çerçeve içerisinde devlet doğasının değişimini de tetiklediğini belirten İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, açıklamasını şöyle sürdürdü;
“Bölgemizdeki savaşlar, göçler, politik krizler ve paylaşım mücadeleleri yenidünya düzeni bağlamında da mevcut devlet yapılanmalarının cevap veremeyeceği boyuta yükselmiş ve çevremizdeki bazı ülkeleri hızla savurmaya başlamıştır. Türkiye görece çok daha iyi durumdadır. Güçlü Türk devlet doğasının yenidünya dengeleri değişimine ayak uydurmadaki kapsayıcı yaklaşımları; 2023, 2053 gibi hedeflerle paralel göçmenlere yönelik entegrasyon politikalarının inşasıyla birlikte büyük önem arz etmektedir.
Türkiye’deki göçmenlerin ‘iki dilli ve kültürler arası eğitim ve sosyal politikalarla’ ileride ortaya çıkacak olan kimlik bunalımı ve ‘asimilasyon ve asimetrik entegrasyon’ tehlikesini daha kolay aşabileceğini de unutmamalıyız. Göçmen çocuk ve gençler gerek Türkçeyi gerekse anadillerini sokak dili ile konuşuyor. Oysa her iki dili de dil bilgisi niteliğinde ve pedagojik anlayışla zorunlu dersle öğretmek gerekiyor.
GÖÇMENLERİN EĞİTİMİ SORUNU, TÜRKİYE’NİN İSTİKBAL SORUNUDUR!
Türkiye’deki göçmenlerin takribi yüzde 1,5’i ancak yüksekokul mezunu. Yüzde 5’i meslek sahibi, yüzde 45’i okuma yazma bilmiyor. Yüzde 75’i Türkçe konuşamıyor. Yüzde 45’i zorunlu eğitime ve Geçici Eğitim Merkezlerine devam edemiyor. Göçmenlerin eğitim sorunu, Türkiye’nin istikbal sorunudur. Bu konu Türkiye’nin iç ve dış siyasetin odağına koyması gereken, güvenlik merkezli stratejik bir meselesidir.
Türkiye bugün dünyada dışarıdan en çok göç alan ülke konumunda. Mülteciler için dünyanın en başarılı misafirperver ülkesi olan Türkiye’de her şeye rağmen mülteciler, yoksulluk, güvencesiz çalışma, sömürü, nefret söylemleri ve linç girişimlerinin nispi de olsa kıskacında yaşıyor. Kamusal hizmetlerin standartlaştırılamamasından ötürü sorumluluk almaktan kaçınan kimi yöneticilerin insafına terk edilen göçmenler her türlü mağduriyet ve tacizle karşı karşıya kalabiliyor. Milyonlarca göçmenin Türkiye’de gelecek kurma ve Türkiye’ye katkıda bulunma adına kendilerini güvende hissetmesi gerekiyor.
Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 1967 tarihli protokolüne koyduğu “coğrafi” sınırlamayla sadece Avrupa’dan gelenleri mülteci sayıyor. Suriyeli göçmenler ise 2014 tarihinde ‘geçici koruma statüsü’ kapsamına alındı. Etrafımızdaki ateş çemberi büyümeye devam ediyor. Türkiye mültecilerin en çok tercih ettiği ülke olmaya devam edecektir. Duygusallığı bırakıp, gerçekçi olmakta fayda var. 2023, 2053 vizyon belgesini önüne koyan bir Türkiye’nin ivedilikle göçmenlere mülteci statüsü tanıması ve ardından çok büyük düşünen bir Göç Bakanlığı kurması elzemdir.
Türkiye’deki kayıtsız olanlarda dahil halihazırda tüm göçmenlerin barınma, beslenme, eğitim, iş, sağlık gibi haklara erişimi noktasında yapılacak politikaların çok daha vizyonel, bütünlükçü ve gelişmeye uygun bir kurumsal çerçevesi sağlanmış olacaktır. Atılacak bu adımlarla önce hukuki ardından sosyal entegrasyonda başarılacaktır.
GÖÇMENLER SEÇİMLERİN VE SİYASİ POLEMİKLERİN KONUSU YAPILMAMALI!
Başta Suriyeliler olmak üzere göçmenlerin vatandaşlık sorununu seçimlerin ve siyasi polemiklerin ötesinde tutarak ve hem göçmenlerin hem de Türk halkının kafasını karıştırmadan, huzursuz etmeden yapıcı ve şeffaf tartışmalar ışığında makul bir çözüm üretilmesi gerekmektedir. Türkiye göçmenlerine “vatandaşlıkla eşit bir statü” dahil olmak üzere her hangi bir makul çözüm bulmalıdır. Aksi takdirde milyonlarca göçmenin sosyal ve hukuki entegrasyonu Türkiye’nin önündeki en temel sorun olarak karşısında duracaktır.
Lakin orta gelirli bir ülke olan Türkiye’nin kısa bir süre içerisinde dünyanın en çok mültecisini çeken ülke haline gelmesi nihayetinde bunun gerekleri olan politikaları/önlemleri hızla ve rasyonellikle yerine getirilmelidir. Aksi durumunda toplumda büyük endişe ve dip gerilim ve tepkiselliklere ortam hazırlayacağı ortadadır.
GÖÇMENLER ENTEGRASYONU EĞİTİMLE OLUR!
Türkiye göçmenler için toplumsal mutabakatın temellerini eğitim sisteminde yapacağı programlar üzerinden sağlamalıdır. Mülteci statüsü vermeden, ayrımcı bir vatandaşlık hakkı da (Birtek Suriyelilere yahut Suriyelilerin bir kısmına vatandaşlık verilmesi) çözüm olmayacaktır.
Türkiye’deki göçmenler için çağdaş ve disiplinli bir eğitim olmazsa umutta yoktur. Temel ve mesleki eğitim başta olmak üzere yetersiz/kalitesiz eğitim, yıllardır Türkiye’de yaşayan göçmenlerin işsizlik, entegrasyon krizi ile de yakın ilişki içindedir. Kötü ve ulaşılmaz eğitim koşulları ve genç nüfusta yüksek işsizlik oranının oluşturduğu bu olumsuz ortam yüzünden milyonlarca göçmen adeta Türkiye’de arafta kalmış durumdadır.
Türkiye göçmenlerin eğitim ve işsizlik meselesine kalkınma meselesi olarak değil siyasi ya da güvenlikle ilgili bir konu olarak yaklaşmalıdır öncelikle. Kendi vatandaşlarına dahi kalite standartizasyonu olan bir eğitim sunmada sorunları bulunan Türkiye’nin çok boyutlu bir çabayla öncelikle sanal sınıf projeleri başlatarak göçmen genç ve çocuklara eğitim hizmeti sunması beklenmelidir.
TÜRKİYE GÖÇMENLERİN EĞİTİMİNDE DE DESTAN YAZABİLİR!
Türkiye’de hali hazırdaki özel derse olan bağımlılığı azaltma amacı taşıyan web tabanlı girişimciler desteklenerek göçmenlere kitle kaynaklı eğitim videoları sunmaları sağlanabilir. Türk eğitim müfredatı merkezli, göçmenlerin ülkelerinin müfredatlarına da uygun olarak hazırlanacak sanal sınıf uygulamaları ve eğitim videolarıyla, Türkiye’de okula gidemeyen göçmen gençlerinin/öğrencilerin en az yarısına 5 ay içerisinde eğitim hizmeti vermeyi başarılabilir.
Türkiye mülteci çocuk ve gençlerin dramına duyarlı ülkelerin katkısıyla dünyanın en büyük mülteci eğitim fonunu kurarak, dünyada bu alanda gerekli hizmeti alamayan mülteci çocuklar için çok stratejik bir adım atabilir. Bu fonla binlerce mülteci öğrenciye burs verilmesi de sağlanabilir. Türkiye mülteci çocuk ve gençler için dünyada yapılan çabaların sistemli ve kurumsal olmasını da böylece sağlayabilir.
Çünkü mülteci gençlerin eğitim sorunu, en az terör yanlısı gruplarla mücadele kadar tüm dünyanın gündeminde yer almayı hak edecek bir güncelliğe sahiptir. Tüm ülkeler bu konuyu küresel güvenlik meselesi olarak ele alınmaya çoktan hazırdır. Mülteci gençler makineli tüfeklerle değil, kalemlerle silahlandırılmalıdır. Türkiye bunun öncülüğünü ve sahipliğini yapmaya herkesten daha ehil ve layıktır.
Türkiye’de mültecilerin takribi ’ü çocuktur ve ancak yarısından biraz fazlası okula gidebilmektedir. Türkiye ivedilikle okullaşma oranını arttırmak hem de okullardaki sorunları çözmek zorundadır.
GÖÇMENLERİN MESLEKİ EĞİTİMİ TÜRKİYE İÇİN STRATEJİK ÖNEMDEDİR!
8 yıldır devam eden savaşın ve istikrarsızlığın ne zaman biteceği belli olmayan Suriye’den gelen göçmenlerin büyük bölümü çocukluktan yetişkinliğe Türkiye’de geçmiş ve önümüzdeki yıllarda da değişik ülkelerden yüz binlerce göçmen çocuk ülkemize gelerek çocukluktan yetişkinliğe Türkiye’de geçecektir. İşte bu yüzden milyonu aşkın göçmen çocuğun hangi vasıf ve becerilerle yetişkinliğe adım atacağı Türkiye’nin geleceği açısından stratejik bir önem taşımaktadır.
Bu alandaki yanlış ve eksik politikalar Türkiye’deki sosyal hayatın istikrarsızlığını artıracak, göçmenlerin gettolaşma ve hatta radikalleşme yüksek riskini önü alınamaz oranlara taşıyacaktır.
Göçmenlerin büyük bölümünü oluşturan Suriyeliler hâlihazırda Milli Eğitim Bakanlığı’na (MEB) bağlı okul ve eğitim merkezlerinde Arapça olarak Geçici Suriye Hükümeti Milli Eğitim Bakanlığı ve MEB tarafından düzenlenmiş müfredat/ders programlarıyla eğitim alıyorlar.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI KOLLARINI SIVAMALIDIR!
Göçmenlerin okula kaydolabilmeleri için MEB öğrencilerden kendi ülkelerindeki eğitim belgelerini, belgeleri yoksa da sınava girmelerini istiyor. Göçmen öğrenciler “YÖS” sınavlarında başarılı oldukları takdirde Türkiye’de üniversite eğitimlerine de devam edebiliyorlar.
Göçmenlerin yaşadığı en önemli sorun başlıkları eğitime erişilebilirlik, kalitesiz eğitim ve okul geçişlerinde yaşanan problemlerdir. Bir çok göçmen veli ise kız çocuklarının eğitimine yahut karma eğitime (kız-erkek öğrenci aynı sınıfta okumasına) karşı yaklaşımlara sahiptir. Ve yine göçmen öğrencilerin önemli bir kısmıda ailesinin geçimini sağlamak için çalışmak zorundadır.
Kaldı ki göçmen öğrenciler ve veliler Türkiye’deki eğitim olanaklarından yeterince haberdar da değildir. Göçmen öğrencilere yönelik rehberlik hizmetleri ve Türkçe dil eğitimi yetersiz olduğu gibi öğretmenlerin niteliği ve eğitim araç-gereçlerinin temininde de ciddi sıkıntılar bulunmaktadır.
Göçmen öğrencilerin Türk öğrencilerle iletişime geçip dil becerilerini geliştirme ve sosyal entegrasyonu gerçekleştirme imkanları yetersizdir ve rehabilitasyon politikalaları planlanamamıştır. Göçmen gençlere dönük mesleki eğitim okulları açmak çok önemli bir adım olacaktır. Göçmenlerin ailelerine ek gelir sağlanmış ve hem Türkiye’de hem de kendi ülkelerinde kullanabilecekleri bir vasıf kazanmış olacaklardır.
Göçmenlerin eğitimi ve istihdamıyla ilgili tüm sorunlar ilgili STK’ların, GEM’lerin, bakanlıkların ve belediyelerin “Göçmen Bakanlığı” yetki ve sorumluluğunda koordineli çalışmalarıyla daha kolay ve verimle çözülebilir. Göçmen öğrencilerin okula devamını artırmak için ücretsiz okul yemeği, ücretsiz ulaşım ve ücretsiz okul üniforması verilebilir. Eğitimden uzun süredir mahrum kalmış yahut okula devam etmek istemeyen öğrenciler için meslek kursları açılabilir.
TÜRKİYE DÜNYADAKİ TÜM GÖÇMENLER İÇİN MÜTHİŞ BİR PERSPEKTİF YARATABİLİR!
Göçmenlerin eğitim düzeyini ve mesleki formasyonunu pekiştirmek için göçmenlerin okudukları okullardaki öğretmen maaşları iyileştirilebilir. Savaş, şiddet ve yakınlarını kaybetme gibi travmatik süreçler yaşayan göçmen çocukların yaşadığı psiko-sosyal sorunlar nedeniyle bu okullardaki rehber öğretmen sıyısı ve niteliği muhakkak artırılmalıdır. Bu hususta Türkiye UNICEF’ten maddi destek alabilir. Ve en önemli hususlardan birisi de bazı yan dersler programdan çıkarılarak Türkçe ders saatleri artırılabilir.
Göçmen çocukların eğitim için kamu ve sivil toplum olarak takdire şayan çabalar gösteren Türkiye’de göçmen nüfusun en önemli problemi halen eğitim meselesidir.
Ve yine ön önemli hususlardan birisi de Türkçe derslerinin tecrübeli ve liyakatli öğretmenler tarafından verilmesi sağlanmalıdır. Türkçe ders kitapları ve temel bilim ekipmanları da tamamen ücretsiz hale getirilmeli, göçmen çocukların oryantasyon ve motivasyon eksikliği giderilmeye çalışılmalıdır.
Göçmenlerin devam ettiği okullarda özellikle nitelikli okullar arasında kardeş okul projeleri başlatılıp entegrasyona farklı boyutlar kazandırılabilir. Ücretsiz YÖS kursları açılabilir.
Göçmen öğrencilerin devam ettiği okullarındaki öğretmen ve idarecilere mülteci eğitimiyle ilgili eğitim kesinlikle verilmelidir. Göçmen öğrencilerin okuldaki ve mahalledeki görünürlüğünü ve itibarını artıracak model uygulamalar planlanmalıdır. Bu sorunlar ertelenmeden ve ötelenmeden bilim ve aklın ışığında geniş bir bakış açısıyla atılacak cesur ve vicdanlı adımlarla insanlık adına iyi örnekler oluşturarak Türkiye dünyadaki tüm mültecilerin eğitimi için de müthiş bir perspektif sağlayabilir.
Göçmenlerin entegrasyonu konusu çok fazla şefkat, özveri ve fedakârlıktan daha çok yüksek devlet aklı gerektiren bir alan ve biz bunu yıllardır arıyoruz. Göçmenler için dünyanın insan odaklı yeni bir yaklaşıma ihtiyacı var. Göçmen insanı inşa etmenin, Türkiye’yi ve dünyayı yeniden inşa etmek olduğunu asla unutmamamız gerektiği kanaatindeyim. Türkiye unutmamalıdır ki; Zor bir iş, zamanında yapmadığınız kolay işlerin birikmesiyle oluşur.”