Yasemin Açık'tan engelliler haftası açıklaması
Engelliler Haftası nedeniyle açıklama yapan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Yasemin Açık, engellilerin önündeki en büyük bariyerin toplumsal önyargılar olduğunu söyledi.
Demografik eğilimler, kronik sağlık sorunları ve yaşlı nüfusun artışı gibi nedenlerin etkisiyle dünya genelinde engelli bireylerin sayısı artış gösteriyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) geçtiğimiz yıl Kasım ayında açıkladığı verilere göre dünya genelinde bir milyardan fazla kişinin en az bir engeli bulunuyor, bu kişilerden 190 milyonu işlevsel hareketlerinde güçlük yaşıyor.
Türkiye’de ise Ulusal Engelli Veri Sistemi’ne kayıtlı 2,5 milyonun üzerinde kişi bulunuyor. Ancak bu veri yalnızca engelli sağlık kurulu raporu almak için yetkili hastanelere başvuran ve hizmet almak için devletle temasa geçen bireyleri kapsadığından gerçek rakamın bunun çok üzerinde olduğu öngörülüyor.
DSÖ’nün araştırmasındaki çarpıcı sonuçlardan biri de engelli bireylerin yaşadığı ayrımcılığı gözler önüne seriyor. Buna göre engelliler, yalnızca engelli oldukları için şiddet, istismar, önyargı, kötü muamele gibi insan hakları ihlalleriyle daha fazla mücadele etmek zorunda kalıyor, şiddete 4 ila 10 kat daha fazla maruz kalıyorlar.
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Yasemin Açık, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası nedeniyle yaptığı açıklamada, engelli bireylerin ve ailelerinin yaşadığı zorluklara dikkat çekti.
''TOPLUMSAL ÖNYARGILAR ZİHİNSEL DÖNÜŞÜMLE AŞILABİLİR''
Şehir hayatında, engelli bireyler göz ardı edilerek yapılan düzenlemelerin bedensel engellilere büyük zorluklar yaşattığını söyleyen Prof. Dr. Yasemin Açık, “Yüksek ve bozuk kaldırımlar, yetersiz rampalar, rögar kapaklarındaki çıkıntılar, toplu taşıma araçlarının uygunsuzluğu gibi yanlış uygulamalar engelli bireylerin fiziksel hareketlerini kısıtlayarak, topluma karışmalarının önünde engel teşkil ediyor. Hiç kuşkusuz bu engeller, yapılan düzenlemeler ile aşılabilir. Ancak engelli bireyler için asıl bariyeri toplumsal önyargılar oluşturuyor. Üstelik bu bariyeri aşmak bir rampa yapmak gibi kolay değil. Her şeyden önce ciddi bir zihinsel dönüşüm ve değişim gerektiriyor. Bunun için de engelli bireylerin yaşadıkları ayrımcılığa son verecek, onların yaşam standartlarını iyileştirecek, sosyal, ekonomik, kültürel hayata katılımlarını artıracak toplumsal ve hukuki düzenlemeler ile farkındalık çalışmalarına ihtiyaç duyuluyor” dedi.
''ENGELLİ KADINLARIN İŞ GÜCÜNE KATILIM ORANI YÜZDE 12,5''
Engelli kadınların iş gücüne katılım oranındaki düşüklüğün de altını çizen Prof. Dr. Açık şöyle devam etti; “Kadınlar iş hayatından siyasete kadar hayatın her alanında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine maruz kalıyor. Bu durum engelli kadınlar için de geçerli. TÜİK verilerine göre ülkemizdeki engelli nüfusun yüzde 22,1’i iş gücüne katılıyor. Bu oran erkeklerde yüzde 35,4, kadınlarda ise yalnızca yüzde 12,5. Kadın, erkek tüm engelli bireylerin iş gücüne katılımını sağlamak için kamu ve özel sektörün elini taşın altına koyması gerekiyor.”
''TÜM ÇOCUKLAR ENGELLİLİK BİLİNCİYLE YETİŞTİRİLMELİ''
Engelli çocukların ise okul hayatlarında dışlanma, küçümsenme gibi zorluklarla karşı karşıya kaldığını ifade eden Prof. Dr. Açık, “Bu konuda ailelere ve öğretmenlere önemli görevler düşüyor. Özellikle kaynaştırma eğitimi alan çocukların hayata katılması için tüm çocukların engellilik bilinciyle yetiştirilmesi son derece önemli. Bununla birlikte engelli çocukların ilgi alanlarını, yeteneklerini tespit etmek için yine ailelerine ve eğitimcilere önemli görevler düşüyor. Doğru eğitim ve ilgiyle engelli çocuklar sınırları aşabilir. Bunun en iyi örneklerinden birini geçen yıl rekor madalya ile döndüğümüz Tokyo’daki Paralimpik Olimpiyatları’nda gördük. Yeter ki çocuklarımızı, gençlerimizi destekleyelim, önyargıları ve zihinlerdeki engelleri kaldıralım” diye konuştu.