Mehmet Güleç

Aziz vatanımıza virüs gireli çok oldu!..

Mehmet Güleç

Çünkü, bir gecede kondurulmuş ithal sistemler, adeta gecekondu misâli gibidirler. Yaşayanlar bilir : Bir gecekondu, her sene yeni bir tamirat yine gecekondu, her sene bir ekleme yine gecekondu. Aslâ, istediğiniz kıvama gelmez. Halbuki, bunun en mantıklısı; gecekonduyu temelden kaldırıp atmak ve yerine yeni bir binayı ayağa dikmektir. Bunu yapmadıkça astar pahalılaşır.

Özellikle 1950’den itibaren, Hükûmetlerin hiçbirisi kayda değer bir “öze dönüşe ve değişime” kaşık bile sallayamadı. Her gelen : “ustamın dediği” dedi ve gitti. Teşebbüse yeltenenler ise; ya îdam edildi, ya 6 kez alaşağı edildi ya da zehirlendi (en iyi ihtimalle çatlatıldı). Bugünümüze şükür..!..

Nereyi tutsanız elinize gelen bir sistem ortada iken, Cumhuriyeti kuran İttihatçılar’ın Alman karşıtı kanadının ihdas ettiği taşıma su ile değirmen işletme hesabı hâlâ yürürlükte. Deveye sormuşlar : “Boynun neden eğri ?” O da demiş : “ Nerem doğru ki ?” Aynen bu darb-ı mes’elde olduğu gibi, neremiz doğru ki ?!.. İşte cezaevleri doldu taştı. Davalar yıllarca uzayıp giderek içinden çıkılamıyor. Bir davanın ömrü Türkiye’de ortalama 7-8 sene civarında.

Osmanlı'nın 6 asır tüm yurttaşlarını kuşatmış laiklik anlayışını beğenmeyip İslâm’da aslâ bulunmayan skolastik zihniyetinden dolayı Kilisenin despotizmine karşı geliştirilmiş katı ve militan Fransız Lâikliğini, ülkemizin başına geçirenler, bin ve binlerce yıllık hukuk sistemimizi yok sayarak Alman-İtalyan Faşizminden, İsviçre-Fransa Pozitivizminden hukuk ithal ettiler. Boz boz harca ! Ne yapsak, ne etsek yürümüyor ; işlemiyor işte !.. Milletimizin genlerine uymayan bu taşımalı su, bu köhne mantık ile  taşındıkça da bu değirmeni döndürüremez. Çünkü; gecekondu misali, sürekli tamir etmekle de Milletimize uygun değişim mümkün olmayacak...

İşte tarım konusu : Ne zaman ki tarım sektörü başka sektörlere kaydırıldı ve köy bitti, işte o zaman ülkemiz Çin’den pirinç, Rusya’dan buğday, Hollanda’dan yağ ve peynir ithal etmeye başladı. Köydeki verimli arazisini bırakıp da şehirde kapıcılık, odacılık yapmaya razı olanlar veya kahvelerde, gazinolarda vakit öldürenler, şimdi de çok çeşitli bahanesiyle devletten para istemeye başladılar. “Açız.!.” diyorlar. Devlet vergi tahsil edemezse, üretim olmazsa, ihrâcat yapamazsa bu isteklere ne zamana kadar cevap verebilir ?Halbuki, bu ülkenin tarım arazileri 650 milyon nüfusu besleyecek kadar verimli ve zengin.

Köyleri boşalttık. “Çağdaş yaşama” özenen gençler “çağdaş yaşam”ın peşine düşünce köyler boşaldı. Yeni neslii, inşaat sektörüne nereye kadar sevk edersiniz. Aha, o da duvara tosladı ve zaten eşyanın kanunu da bunu gerektiriyordu. Bağlar, bahçeler, tarlalar âtıl duruyor. Bir çok yöremiz terk edilmiş hâlde. Baharın yeşilliklerini otlayacak hayvan bile yok. Hayvanlar da besihanelere hapsedilerek hem etin kalitesi öldürüldü, hem de fakirler için hayvancılık öldü. Korkarız ki ; dananın kuyruğu şehirlerden kopacak.

Köylerimiz, aslında parasız birer karantina ve tabiî besin deposu sayılır. Hem de “A”dan “Z”ye kadar doğal vitamin deposu. Tarım, eski haliyle devam etmiş olsaydı; bağışıklık da kendiliğinden olacağından virüslerin yayılma hızı bu kadar olmazdı. Ürün sıkıntısı da çekmezdik. Sağlık kurumları dolup taşmazdı. Elbette sanayileşmeliyiz ve sanayileşmeliydik. Fakat, bi tarafı yıkarak değil.!.

Nerden baksak durumumuz kritik. Hazînenin hazırdan harcamaları nereye kadar sürebilir ki ? Kimsenin evinde bir çuval unu yok, ahırda ineği, keçisi yok, tandırı yok. Tavuğu, kazı, ördeği, hindisi yok. Sadece; köylerde kalmaya devam eden ve nesli tükenmek üzere olan o çok cefâlı, fakat her dâim vefâlı güzelim insanlarda var. Hem de tabiî (doğal) ve en leziz hâliyle. Akşama kadar arayın, büyük ihtimalle sığınmacılar dışında beden ile çalışacak işçi bulamazsınız. Lâkin kafeler ve zaman öldürme mekânları tıka basa dolu. (Şu an itibariyle oralar da kapalı)

Medyanın her çeşidinden kederle, esefle ve kaygı ile izliyoruz : Bu arbede esnasında kaos çıkmasına ümit bağlayanlar o kadar çok ve küstah ki. Kaos bekleyen gürûh, sürekli “işsize, işçiye evinde oturana ver.!.”diye iktidara yükleniyor. Bu ithal kafanın derdi, Millet değil ki : Hükûmeti kapmak. Ne var ki, her şeyin idrakindeki halk, artık kül yutmaz. Kim kaç akçe eder, iyi biliyor!

Yazarın Diğer Yazıları