Mehmet Güleç

Bilgi fukaralığımız, niçin bu kadar yüksek oranda?

Mehmet Güleç

Hangi konuya el atsanız veya birileri ile hangi konunun münazarasını yapsanız, her defasında bilgi fukaralığı kayasına tosluyor ve ya; bilmediği halde tepenize fikirler boca edenlerin ukalâlıklarına muhatap oluyorsunuz.

Günümüzde bilgiye erişmek, her zamankinden daha kolay. Lâkin, bilgiye bu kadar kolay erişilebilir olmak, her daim gerçeğe ve doğru bilgilere ulaşılabilir olduğu anlamına gelmez. Bunun içindir ki, çoğu durumda doğru sanılan yanlışlara odaklandığımız da olabiliyor.

Yazık ki bilgisizlik, bir nevi virüs misali iflah edilemez bir enfeksiyondur. Bir kere kapıldıysanız artık güneş kadar gerçekler bile önemli değildir.

Bir de işin başka bir yönü daha var: Birileri; menfaatlerinin gereği cahil kitleler oluşturarak, bilgisiz nesiller yetiştirmeyi devlet politikası haline getirir. Bunun sebebi; maddi, siyasi, sosyal ve benzeri uzun vadeli hesaplarının gerçekleşmesini sağlamak içindir.

Bunun için önce, toplumdaki hassas ve kırılabilir ölçekteki değerler, gelenekler ve an’âneler üzerinde oynanır. Cemiyet, o yönde manipüle edilerek istenilen amaca doğru sürüklenir. Bu da toplumun, şuurunu kaybetmiş kitleler (sürü) misali güdülmesi demektir. Tarihimiz boyunca Darbecilerin tamamı, daima bu politikayı uygulamak istemişlerdir. Kısacası bu gerçek, en az 400 yıllık bir tecrübemiz ile sabittir. 

Bilgisizlik ve cehalet, bugün toplumlara çoğu kez televizyonlara çıkıp da saatlerce konuşarak aşılanır. Orada dişe dokunur hiçbir şey söylemediği hâlde, “Her şeyi sadece ben bilirim, bu gibi konuların en iyi üstadı benim.” tarzında caka satan ve ne olduklarını bile tam olarak anlayamadığımız insanlar, zaten bilgi fakirliği içindeki bizlere cehalet mikrobunu daha da bulaştırırlar. 

Diyanet ve Eğitim kurumlarımızın kalitesi, verimliliğinin oranı ve boyutu, bilim, hukuk, adâlet, demokrasi, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki dengesizlik, çarpık kentleşme, rant için yok edilen doğal alanlar, cehaletin kitleleri esareti..vs.. gibi sorunlar, artık hiç ama hiç dikkatimizi çekmez.

CEHÂLETİ YAYMA FAALİYETİ , “Üst akıl” da denilen emperyalizmin en güçlü silahıdır. Asıl amaç : kitleleri ; düşünmeyen, sorgulamayan, itaat eden, umursamayan ve sadece tüketen değersiz köleler, ya da ; para veren robotlar hâline getirmektir.

Bunun için; insanın insanlığına, yani ruhuna hitap etmemiz lâzım. Bunun yegâne çözüm yolu ise; öğrenerek değişmektir. Bunun yolu da, Yüce Mevlâ’mızın İLK EMRİni yerine getirmekten geçmektedir. Yani: okumaktan, çok okumaktan, teknolojik ürünlere, telefona, internete esir olmadan her kulvarda bulunan kitapları ideolojik saplantılardan arınarak önyargısız okumak ibâdetinden geçmektedir. Her gün sigara için 20 TL harcayan beyinler, kitap için haftada 20 TL ayıramadığını iddia ediyorsa gömgök yalan söylüyor demektir. Ya da, kendini diğer canlılardan farklı görmeme zilletine düşmüş demektir. İnsan olma şuuruna sahip isek, okumamanın bahanesi yok. Çünkü, her ilçemizde çok muhteşem donanımdaki Devlet kütüphanelerimiz mis gibi, gıcır gıcır ve henüz kapağı dahi hiç açılmamış çok çeşitli ve çok yönlü kitaplarla dolu.

Bu konu ile ne zaman muhatap olsam, bundan bir süre önce gözüme ilişen iki sayfalık bir resim aklıma geliyor: Japonya’daki bir metroda yolculuk yapan insanların tümünün elinde birer kitap var ve okuyorlar. Bir de; “ Kartal-Halkalı” yazan bir metroda yolculuk yapan Türkler ‘in görüntüsü: İstisnasız tümünün elinde telefon ve hepsi de telefonla oynuyor. Birincisi, akıllı telefonu icad edenler. İkincisi ise; satın alanlar, tüketenler. Bilmem ki başka bir izâha gerek var mı ??!!

Yazarın Diğer Yazıları