Mehmet Güleç

Sağlıklı düşünen bir beyni kahredecek bir zihniyet

Mehmet Güleç

Bugünkü makalemizde sağlıklı düşünecek bir insan hafsalasını, düşündükçe ve mukayese ettikçe zonklatacak ve hatta dumura uğratacak bir zihniyetten, düşünce biçiminden, mukayese zafiyetinden bahsetmek isterim. Bunu da, tarihin derinlerine inmeden, çoğunlukla olduğu gibi yine son 200 yıllık süreçten örnekler vererek yapmak isteriz:

- Fransa’ya bilim ve teknoloji öğrenmek için gönderilen ve JÖNTÜRK akımına kapılarak Mankurtlaştırılan bir delikanlımıza, okuduğu okulun profesörü, (özetle) : “Evlâdım! Sizin Osmanlı'nız, tam 42 kavimi bir arada tutarak imparatorluğunuzu sürdürüyor. Senin bu hayâl ettiğin Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik kavramlarının ilk ikisini tam anlamıyla uygulamaya kalktığınız gün İmparatorluğunuz da kalmaz, hükmünüz de kalmaz…” diyerek uyarmaya çalışıyor.

Elin adamı olacağı görüyor ve biliyor. Gel gör ki, bizim Mankurtlaştırılmış beyin, hâlâ EZBERLETİLMİŞ ŞABLONLARI nakarat etmeye devam ediyor. Nitekim Fransız profesörün dediği oluyor ve bugün Osmanlı Coğrafyasından tam 44 tane devlet doğurtuyorlar.

- Siyonist Sermaye tarafında satın alınmış İngiliz Emperyalizmi, ufalaya ufalaya bostan kadar bıraktığı genç Türkiye’yi, Filistin’de kurulacak İSRAEL DEVLETİ için hâlâ bile tehlike olarak gördüğü için daha da ufalamak istiyor. Bunun için de “OSMANLI’NIN SON BAKİYESİ” olan Güneydoğu ve Doğumuzda yaşayan kardeşlerimizi bizden koparmak için Musul ve Kerkük’e karşı koz olarak kullanmaya başlıyor. İçimizdeki (en iyimser ifade ile) bazı gâfiller de, bu adi tezgâha âlet oluyorlar. Bölgede yaşayan ve bin yıldan beri kardeş ve akraba olduğumuz yurttaşlarımızı, bizden ruhen ve kültürel bakımlardan da koparmak için ne mümkünse yapıyorlar.

Siz, bu bölgedeki yurttaşlarınızın analarından öğrendiği dili konuşmayı yasaklarsanız ve oralara özellikle Kürtçe bilmeyen memur gönderirseniz, tarihin ve sosyoloji ilminin şaşmaz kuralını harekete geçirmiş olursunuz. Aynen, 1986 yılından itibaren Bulgaristan Türklüğüne karşı Todor Jivkof’a yaptırılan korkun hataları gibi…

- 1948, 1949, 1957 ve 1961’li yıllarda kendi mühendislerimizin geliştirdiği silah, uçak ve motor teknolojimizi yok eden Devlet Yönetimi anlayışı…

- Devlet Planlama Teşkilâtımızın : “..Ülkemizin mevcut kalkınma hızı ile, önümüzdeki yıllar boyunca araç sayısı hızlı bir ivme ile çoğalacak. Dolayısıyla, başta İstanbul Boğazına olmak üzere yepyeni köprüler, tüneller ve yollar yapılmak zorundadır..” Raporuna istinaden İstanbul Boğazının iki yakasını ve esasen iki kıtayı birbirine bağlayacak köprünün temelinin atılmasını Ülkemiz düzeyinde protesto eden, güya misilleme olsun diye 2 km yukarısında devletin yaptırdığı köprüye rağmen Zap Suyu'nun üstüne köprü kurmak…

- Ülkemizin hızla sanayileşmesinin duyduğu ihtiyaca binaen ve 40 bin köyünün 38.500’ün de elektrik bulunmadığı gerçeğinden hareketle, elektrik üretimimizin süratle artırılması icap ediyordu. Bunun için ilk önce “Fırat ve Dicle’nin dizginlenmesi hayâlinin hayata geçirilmesi..” hedefini ilk basamağı olan Keban Barajına karşı çıkmak ve : “Elektriği toprağa mı vereceksin” “ Keban’a, kurbağalar için göl yapıyorlar..” demek, diyebilmek… nasıl bir zekânın ürünüdür ?..

- Bugün, 1 kişiye iş imkânı sağlamak için en az 1 trilyon TL’lik yatırım gerekiyor. Ülkemin en zinde, en eğitimli ve en genç nesli işsiz, iş arıyor. Her 100 kişinin 75’inin yaşlı olduğu ve bedavadan kapak olacağımız Avrupa Birliği, 1978 yılında bizden daha fakir ve daha imarsız durumdaki İspanya’yı ve Yunanistan’ı Birliğine alıyor. Son 30 yıldır çoğaltarak talep ettiği fasıl şartı bile aramadan Devletimizi de davet ediyor. Fakat biz girmemek için bin türlü bahaneler üretiyoruz. Bu nasıl bir zekânın ürünüdür? O fırsatı kaçırdığımız içindir ki, bugün insanlarımız, tren vagonlarında aile boyu Avrupa’ya kapak atmak istiyor ve havasızlıktan maalesef yine aile boyu boğuluyor.

- Son 40 yılımızı yazmaya gerek yok. İnanınız ki, bu zihniyet; 40 yıl öncenin bile çok çok gerisin de. Ve bu zihniyet, hâlâ taraftar bulabiliyor. Meselenin daha vahimi ise, bu saydıklarımız devedeki bir sakar oranında bile değil.

Durum bu ve biz, Yüce Mevlâ'mızdan böyle bir zihine duçar olmamak ve aklımızı muhafaza için niyazda bulunuyorum.

Yazarın Diğer Yazıları