Mehmet Güleç

Toplumumuz, bu kutuplaşmayı daha fazla taşıyamaz

Mehmet Güleç

Bir cemiyette, siyasi gruplaşmanın olmaması elbette mümkün değildir. Bu durum, çok partili bir yönetim şekli olmasa da hükmünü icra edecek olan şaşmaz bir gerçek. Zaten insanlık tarihi boyunca da hükmünü icra etmiştir. Eğer farklı sesler ve farklı tavırlar olmasaydı, tüm bu farklılıklara bir standart getirme işlevi olan kanunlar olur muydu ? Yazının icadı ile birlikte insanların hareketlerine standar getiren HAMMURABİ KANUNLARI çıkarılır mıydı?

Ammâaa  velâkin ; “AKa KARA, KARAya AK” demek şeklinde karşı çıkma, zıtlık yapmak başka bir şey. Ruh ve düşünce halinin bu durumu; önyargıya, politik ve ideolojik bağnazlığa , ihtirasa ve tüm şeytanî duygulara tutsak olmuşluk halidir. Bu hâl, sahibinin sağlam hüküm vermesine, sağlıklı muhakeme yapmasına, doğru olanı bulmasına engeldir. İşin kötüsü, bu hâleti ruhiye içinde olanların, karşısındakilerin kendinin içinde düştüğü bu hastalıklı hâle dûçâr olduğunu sanmasıdır. İşte bu yüzdendir ki, doğruyu bulmaları zordan da zordur.

Cemiyet ve cemiyetin fertleri olarak, böylesi karanlık tünellerden çok geçtiğimiz olmuştur. Ve bu durum, daha çok fikren gelişmemiş veya az gelişmiş toplumlarda sıklıkla görülür. Buna örnek olarak, dünyanın bütün  ülkelerini tek tek sayacak değiliz elbet. Bu durumdan batılı toplumlar, büyük oranda Rönesans’la ve nihayet sanayi devrimi ile büyük oranda çıkmayı başarmışlardır. Fakat Doğu Medeniyetinin üyesi toplumlar hâlâ bu acı durumun pençesinde kıvranmaktadır. Çok basit bir örnek : Bugün Pakistan’da 50 , Hindistan’da 80, Türkiye’de 26 civarında parti olması  tesadüfî değildir. Bu siyasi bakımdan çok parçalanmışlık ; uzlaşmayı, sorunların bir an önce hâllini de engellemektedir.

Fikren çok parçalı toplumlarda; düşünmeyen, az düşünen, önyargılarla verilmiş hükümler, partisinin fikirlerine bağnazca bağlılık, bağlı bulunduğu düşünceyi din haline getirmişlik gibi handikaplar toplumlara daima derin sorunlar ve yaralar açmıştır. Bu durumun temelinde, ülkelerin eğitim politikalarının çok ağır kusuru vardır. Aşırı yasakçı, düşünceyi ve karşı fikri suç sayan despot bir siyasî yönetim anlayışı, ülkeyi yönetenlerin yaptığı hataların dile getirilmesine tahammülsüzlük ve farklı düşünmeyi  “Aşırı Akım” gibi yaftalarla suçlama..vs..toplumlarda zihinsel gelişimin ve uzak ufuklu nesillerin yetişmesinin önündeki en büyük engel olmuştur. Bunu bir kaç örnekle açıklamaya çalışalım :

Necip Fazıl, daha 1934’lü yıllarda  “ BİR  ADAM YARATMAK ”  isimli muhteşem tiyatro eserini elbette durup dururken kaleme almamıştır. Bu büyük fikir öncüsü; üstelikte öyle bir dönemde “TEK TİP YURTTAŞ” yetiştirme çarpıklığı ve mantıksızlığına izafeten böyle bir şaheseri : “ON YILDA ONBEŞ MİLYON GENÇ YARATTIK HER YAŞTAN..” diyen gerçekbilmezlere karşı bizlere kazandırmıştır.

1949 yılında Sebahattin Ali’nin  Bulgaristan sınırında hukuk dışı bir şekilde infaz edilerek faili meçhûle gönderilmesini protesto eden Sosyalist Gençleri yaka paça, karga-tulumba toplayıp huzura çıkartan dönemin Ankara Valisi ve Partinin İl Başkanı Nevzat TANDOĞAN’ın : “ Bu ülkeye Sosyalizm gelecekse de biz getiririz,  Nazizm gelecekse de biz getiririz.. Size ne oluyor  ve sizler neci oluyorsunuz ulan..!!!” şeklindeki sözlerinde yatan kibir ve aşağılama duygusu ve benzerlerinin, nice onlarca yıl hüküm sürdüğü bir Cemiyette, sağlıklı fikirlere sahip nesiller yetişebilir mi ? Elbette yetişmez. İşte bunun içindir ki; okumuşlarımız “Bağımsız Türkiye” sloganlarıyla büyüdüğü halde Emperyalist dünyanın yayın organlarının ağzıyla yazan , diliyle konuşup onların zihni ile hüküm veren, adı “aydın” fakat zihni kurum saçan okumuş cahillerin baskınına uğrar mıydı? Böyle olmasaydı bu zihniyet ; BM 'de 200 Devlete hitaben: “ Dünyadaki 167 kişinin mal varlığı, 60 devletin GSMH’dan daha fazla. Bu dengesizlik  daha fazla sürdürlemez..” diyen günümüz siyâsî öncü ve devlet adamımızdan birine : “ Sermayenin kuklası” ..vs..yaftası veya töhmetini takar larmıydı  ? Ves-selâm  !

Yazarın Diğer Yazıları