Mehmet Güleç

Vahşet dünyasından bir kaç satır

Mehmet Güleç

Ülkemizin bir çok yerinde ve en son olarak da Hatay’da, Osmaniye’de vs… 7 insan eliyle çıkarılan yangınların alevleri karşısında yüreklerin parçalanmaması mümkün değil. Alevlerin arasından çıkarılan kaplumbağa, tavşan ve bu gibi yüzlerce hayvanın yanmış, kül olmuş vücutları karşısında kanımız donmuş vaziyette. 

21. Yüzyılın 20.yılında bile masum sivilleri bombalayan bir zihniyet de aynı ürünün bir başka parçası değil mi? Nasıl bu kadar vahşi olabiliyorlar? Nasıl bu kadar merhametsiz olabiliyorlar? 

Bu yangınları çıkaranlar, alevlerin bunca savunmasız canlılara zarar vereceğini bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar? Hem de herkesten daha iyi biliyorlar. Fakat yine de bu vahşeti, hem de gözlerini hiç kırpmadan yapabiliyorlar. Çünkü beyinleri ile öylesine çok oynanmış ki, her biri birere vahşet makinasına dönüştürülmüş. 

Bu kahreden manzaralar insanoğlunun bu ilk acımasızlığı ve vahşeti değil. Görünen o ki son da olmayacak. 

İnsanoğlu maalesef her devirde bırakın ağaçları ve hayvanları, bizzat insanı canlı canlı yakacak kadar vahşî ve acımasız oldu. Eski çağlarda, "cadı" olduğu düşünülen insanlar, bir kazığa bağlanır ve ateşe verilirlerdi. 

Katolik Kilisesi'nin koyduğu kurallara karşı gelen ya da 'kara büyü' ile uğraştığı düşünülen kişiler, genellikle yakılarak öldürülürdü. Kazığın etrafına dizilen odunlar ateşe verilir ve kurban yanarak ölmekten çok, çıkan dumanı solumaktan ölürdü. Sadece bu mu , daha neler neler?

Hz. İsa'nın çarmıha gerilme hikâyesine aşinasınızdır. 

Eski zamanlarda, kimi suçlular ceza olarak ahşaptan haçlara çivilenir ve halkın gözü önünde yavaş ve acılı bir ölüme terk edilirdi. Bu vahşi yöntemin tercih edilmesinin en önemli nedeni; olayın tanıklarında yarattığı terör duygusu sayesinde insanları zihinsel olarak baskılamak, suç işlemelerini önlemek ve hâkim güce isyan edilmesini ortadan kaldırmaktı. 

Bir başka yöntem ise; insanları canlı bir şekilde büyük ve kemirgen farelere yedirilmekti.  

Düşünün ki, sizi cezalandırmak için canlı canlı derinizi yüzüyorlar. Tarihin kendisi kadar eski olan işkence yöntemlerinden biri de, kurbanların canlı canlı derilerini yüzmekti. Özellikle, Mezopotamya'da sıklıkla başvurulan bu yöntemde, bir bütün halinde derisi yüzülen kurban hemen ölmez ve birkaç gün acı içinde kıvranırdı. Şans eseri sağ çıkan olursa da zaten yaşadığı travma ve sakatlıklar yüzünden eski yaşantısına dönmesi mümkün olmaz, öldürülmek için yakarırdı. 

Daha kötüsü olamaz diye düşünmeyin, çünkü o da vardı! 

İnsanlar, hakikaten fillere ezdirilerek öldürülüyordu. Eski Hindistan'da ve Güneydoğu Asya'da oldukça popüler olan bu yöntemde, kurbanın başı bir filin ayakları altında ezilirdi. Ahaliye, belirli bir süre boyunca işkenceyle yavaş yavaş ölecek şekilde öldürme eğitimi verilirdi. Bir başka yöntem ise, kazığa oturtmaktı. Kurbanların bedenleri ucu sivri bir kazığa geçiriliyor ve bu kazıklar herkesin görebileceği bir yere yerleştiriliyordu. Kazığa oturtmak, çarmıha germek ile kıyaslandığında daha hızlı bir idam şekliydi. "Kazıklı Voyvoda" olarak bilinen III. Vlad, bu yöntemi en çok kullananlardan biriydi. 

Vahşetin bambaşka bir boyuta ulaştığı yöntemlerden biri de kazanda kaynayan su içinde kaynatarak öldürmekti. 

İnsanoğlunun zalimliği ve acımasızlığı hakkında kısa bir araştırma ve okumalar yapıldığında daha birçok örnek verilebilir. Şimdilik bu kadarla iktifa edelim.

Çölde susadığı zaman devenin hörkücüne stokladığı suyu içmek için zavallı devenin o bölgesini kesen vahşet devrinde vs… daha nice vahşetin zirve yaptığı bir dönemde İslâm gelerek İslâm Merhameti ve Medeniyeti doğmadı mı?

Diğer dinlerin mensupları mâlümumyz. Fakat bugün, Müslüman olduğunu iddia edenlerin yaptığı nice vahşetin İslâm'a verdiği tahribatı nasıl yok edeceğiz, bir de bunu düşünelim...

Evini gittiği her yere sırtında götüren ve dünyanın en zararsız canlısı olan kaplumbağayı o korkunç çâresizliğe bırakanlar insan olabilir mi, Müslüman olabilir mi? Bu koşamayan ve kaçamayan zavallı canlıların çaresizliğini hayâl edebiliyor musunuz? Daha da beter günlere koşar adım gittiğimiz gerçeği o kadar aşikâr ki. Daha da beter vahşetleri yaşamamak ve görmemek temennisi ile, ves-selâm!.. 

Yazarın Diğer Yazıları